Korku Tüm Benliğimizi Sardı

Abone Ol

Akşam oldu mu bir korku sarıyor tüm benliğimizi.

Televizyonu açmaktan, haberleri seyretmekten korkar olduk.

Sabırsızlıkla, heyecanla Korona’dan ölenlerin sayısını bekler olduk.

Her gün sayılar mehter marşı gibi bir ileri iki geri gidip geliyor.

Az oldu mu seviniyor, çok olduğunda da endişeye kapılıyor, üzülüyoruz.

Pandemiye dönüşen virüsten dünya kasıp kavrulurken, ülkemizde önünün kesildiği söyleniyor.

Durdurulduğu ve hatta inişe geçtiği söylenen rakamlara inanmak istiyoruz, ama sürekli beynimizde, kalbimizde bir korku var.

İleride hastalığa dönüşebilecek bir takım alışkanlıklar edinildi.

Âdeta panik atak haline dönüştü.

Yapılması istenen, söylenen bütün tedbirlerin hepsi insan sağlığı içindir elbet.

Ancak halen insanlar arasında bir vurdumduymazlık, bir laubalilik, bir boş vermişlik var.

Çoğunluk kurallara tam riayet ederken,  kimileri yokmuşçasına hareket ediyor.

Elbette hayat devam ediyor.

Herkes nafakasının derdine düşerek çalışmak zorunda kalıyor.

Kimse yaşam tarzının, hayat akışının bozulduğunu, ekonominin sekteye uğradığını inkar edemez.

Yasaklar ve önlemler bir yere kadar, bu yadsınamaz bir gerçektir.

Kimse ölmek istemez, hele çoluk çocuğunun, sevdiklerinin ölmesini asla istemez.

Yaşamak, ölmekten, evinde yatağında uyumak, yoğun bakımda yatmaktan elbette iyidir.

Herkes bunda hemfikir, ancak iş gereğini yapmaya gelince, kimse oralı olmuyor.

Kesilen cezalar, getirilen yasaklar ve uyarılar da bazen yetersiz kalabiliyor.

Esasında her şey insanın kendisinde bitiyor.

Yasaklamak ve zorlamak da bir yere kadar.

Sonrasında her şey insanın kendisine düşüyor.

Bütün dünyanın ekonomik darboğazına aşmak için alınan tedbirlerin ve önlemlerin gevşetildiği ve topyekûn üzerinde anlaştığı, özellikle sağlık uzmanlarının üzerinde durduğu hayati öneme sahip üç madde olan, maske, sosyal mesafe, fiziki temas ve hijyene (özellikle el temizliği) uymakta sorunlar yaşanıyor.

Farklı bir yaşam tarzı ve hayat düzenin ortaya çıktığını kimse inkâr etmez.

Hiçbir şeyin eskisi olmayacağı bir gerçek.

Her ne kadar bazıları uymamakta ısrar ederek, önce ki gibi hareket etse de; hem hayatını, hem de çevresindekilerin hayatını tehlikeye atmaktadır.

Bütün inanç merkezleri, ibadet yerleri kapatıldı ya da kısmen açıldı.

Taziyeler, fiili acılara ortak olmalar bitti.

Düğün, nişan, özel gün ve gecelerde, insanların sevinç ve mutlulukların ortak olmalar sona erdi.

Belli bir yaşın üzerindekileri ziyaret etmek, el öpmek, sarılmak gibi fiziki temaslar son buldu.

“Peki, nereye kadar?” diyeceksiniz.

Elbette bir yere kadar.

Her şeyin bir sonu olduğu gibi, elbette bunun da bir sonu gelecektir/olacaktır.

Bazı insanlar ölecek olsa da toplum bir şekilde bağışıklık kazanacaktır.

Elbette sıradan bir rahatsızlık ve bir hastalık haline gelecektir.

Elbette tüm virüsler gibi, bunun da bir ilacı çıkacak ve aşısı bulunacaktır.

Herkes üzerine düşeni yapacaktır.

Sağlık bilim adamları ilaç ve aşı için çalışmalar yaparken, insanlardan virüse yakalanmamak ya da hafif bir şekilde atlatmak için, uyarıları göz ardı etmeyerek, alınan tedbirlere sıkı sıkıya uymaları gerekecektir.

Kerim BAYDAK

kbaydak61-artan@hotmail.com