İçişleri Bakanlığınca 2019 yılı, “Yaya Öncelikli Trafik Yılı” ilan edildi. Bu kapsamda gerekli düzenlemeler yapıldı.
Düzenleme gereği; trafik akışının yaşandığı güzergâhlarda, ışıkların olmadığı yaya geçitlerinde, geçiş üstünlüğü yayaya verildi.
Bununla alakalı “Öncelik Hayatın, Öncelik Yayanın” sloganıyla her platformda çeşitli kampanyalar da düzenlendi.
Trafiğin yoğun aktığı güzergâhlarda yaşanan kazalar hepimizin malumudur. Dolayısıyla söz konusu olumsuzlukları göz önünde bulundurduğumuzda, malum düzenlemeyi takdir etmemek mümkün değil.
Lakin toplum olarak biz bunu istismar ediyoruz: Kavşakta yaya için kırmızı ışık yanıyor ve buna rağmen geçiş üstünlüğü bizimdir diyor, karşı tarafa geçiyor, elim kazalara davetiye çıkartıyoruz.
Şehrin boğucu havasından sıyrılmak, doğayla iç içe olmak, temiz bir hava teneffüs etmek amacıyla mesire alanlarına akıyor, piknik yapıyoruz.
Piknik yapacağız/yapmalıyız elbet. Bu bizim en doğal hakkımız. Lakin piknik alanında çevremizi kirletmeden edemiyoruz.
Çevremizde yığınla çöp kutusu var, ama çöpler yerlerde gulu gulu dansı yapıyor adeta.
Güya adımız Müslüman. İslam’ın “Temizlik imandandır” öğretisini es geçiyor, çevre kirliliği noktasında birbirimizle yarışıyoruz.
Çarşıda-pazarda esnaflık yapıyoruz. Kepengimizi kaldırır kaldırmaz kaldırım falan dinlemiyor, boş bulduğumuz her alana ürün sergiliyoruz.
Kaldırımı işgal ederken beraberinde yayaların kul hakkına da girmiş oluyoruz. Hem de kul hakkına girmenin dinimizde yeri olmadığını, keza kaldırım işgaliyle birlikte toplumsal kuralları çiğnediğimizi biliyor olmamıza rağmen.
Öbür taraftan şehirde hayvan besliyoruz. Bu münasebetle çevremize rahatsızlık vermekle birlikte, hayvan atıklarının kokusuyla kolu-komşumuza haksızlık ediyoruz.
Koca koca binalar dikiyoruz. Ne yazık ki; çatıdan ve balkondan aşağıya doğru akacak olan atık suyun yeraltına kanalize edilmesi için boru döşemiyoruz.
Eski köy kültüründe olduğu gibi, çörtenle işi bitiriyoruz. Anlayacağınız şehirde ikamet ediyor, lakin köy kanunlarını işletiyoruz.
Bilimin, kültürün, medeniyetin, çağdaşlığın zirve yaptığı bu çağda; toplumsal kuralları çiğneme ve de çevreyi rahatsız etme anlayışından hala vaz geçmiyoruz.
Daha ne diyeyim?
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ