Günlük tutar gibi yazıyorum yazılarımı bir gün bana bir şeyleri anımsatsınlar diye. Hâlbuki hiçbir gün aynı değil ki! Boşuna çaba gibi geliyor bazen. O tek ve mutlak cevaba nail olup hayatımı kolaylaştıracağım, aynı acıları kendime çektirmeyeceğim diye uğraşıp duruyorum. Belki de bu uğraşı görmem ve beklentimi geri çekebilmem için aracı olur bu yazılar. Kim bilir!
Zoraki bir nedene oturtmama gerek yok yazma nedenselliğimi. “Sana iyi geliyorsa yaz.” diyorlar bazıları çok da iyi niyetli. Vallahi iyi gelip gelmediğini de bilmiyorum. Sadece yazıyorum sözün özü bu.
Yazmak öylesine yaşamımla bütünleşti ki rüyalarımı da düzenli yazdığım düşünülürse ben gece gündüz yazıyorum. Düne ait kareler yoğundu dün gece rüyamda yine. Yaz yaz bitmek bilmedi. Düne ait kabul ve düşüncelerim bugünde mi geçerli, bilmiyorum.
Sevgi ve onay bekleyişi, anlaşılma beklentisi var içimde. Hiçbir yere gitmediğini düşündüğüm ve gideceğine dair umudumu da zaman zaman yitirdiğim, uçan kuştan medet umduğum bir yanım var. Öyle bir dünya var mı acaba! Bazen tam tersi davranmışım diyorum içsel konuşmalarımda. Dik başlılık, inatçılık ne zamandır hayatımda? Öyle mi olması gerekiyor hayatın karşısında dik durabilmek adına? İşte bunları sorgularken belki yaşadığım güne haksızlık ediyorum. Bakalım.
Anne, rüyalarda geçmişe ait kalıpların bugün de sürmesi anlamına geliyor. Gündemimde olan kedi köpek içeride beslenmez, onları besleyenlerin ellerinden bir şey yenmez gibi en masumlarını dile getirdiğim bir sürü ön kabul var hayatımda. Bunların tam tersi bir anlayışı benimsemek adına zorluyorum kendimi. Çünkü kedi ve köpek ile yaşamak benim düşlerimin bir parçası yalnızca bugün için. Yavru köpek İrene’ yi kucağımda oradan oraya taşırken hasta ve yaralı kedilere özel ilgi göstereyim, diğer kedilere de hak geçmesin, hadi şunları ekleyeyim beslenmelerine derken kendimi unuttum. Telaşla gidip koltuğun ayağına çarpıp serçe parmağımı kırdım. Acilden yeni geldim. Yardım istiyorum Yüksek Gücümden ne taraf hayırlıysa o tarafa yönlendirsin.
Zaten işi ona bıraktım mı hayırlısını veriyor ama ben bunu zor kabulleniyorum. Nedense bir ayak direme onunla ilişkimde de söz konusu. Evet, ben bir yanımla munis, sakin bir kadın ondan da öte insan olayım derken diğer yanım o kadar isyankâr ki küfürlerin biri bin para. Üstelik bunu fark etmek ve üzerine hareket etmemek de o kadar kolay olmuyor benim için. Geçenlerde bir grupta erkek olan lider, bir kadın hakkında ‘o kadar sakin ve sessiz ki’ diye söze başlayarak övücü sözler söyledi ki içim kalktı. Bu tanımlamalar bana kölelik zihniyetini çağrıştırıyor, bastırdığım öfkemi ateşliyor. Acı çekiyorum.
Bir kadın arkadaşımla bu acımı paylaşırken, bana şöyle bir öneride bulundu:
“Özlenciğim ( O, bana çok tatlı Özlenciğim der sağ olsun) otorite, lider gibi sözcükler karşısında ben de çok güçsüzüm. Onun için onları kullanmamaya özen gösteriyorum. Kolaylaştırıcı demek bana kendimi daha iyi hissettiriyor. Kulağa nasıl geliyor?”
Evet, oldukça moda bir sözcük ama genel geçer kurallar nasıl uyum için gerekliyse bazen sözcüklerle de bunu sağlayabilirim diye içimden geçirdim. Karşımdaki otorite, lider olacağım diye yırtınırken benim de o çabadan uzaklaşmam kolaylıkla olsun inşallah. Yoksa biliyorum, yok aslında birbirimizden farkımız aynı potansiyel bende de var. Yalnızca bugün için kullanmama hakkımı seçiyorum. Teşekkürler.