Sayılı günler ne çabuk geçiyor…
Yine bir Ramazan-ı Şerif’in daha sonuna doğru gelmiş bulunmaktayız.
Ayrılıklardan, aykırılıklardan şikâyet ediyoruz…
Irk, renk, dil ve etnik farklılıkların kavgaları veriliyor. Ama Ramazan ayında veya Cuma namazı vaktinde biraz önce ayrılık münakaşası yapanlar, aynı anda sahur ve iftar yapıyor ve aynı safta namaz kılıyorlar.
Ramazan vesilesiyle bugün seher vaktinde bulunduğunuz köy veya şehre uzaktan bakma imkânınız olursa, eminim yerleşim yerlerini adeta papatya tarlası gibi göreceksiniz…
Top ve davul sesleriyle uyanan mü’minlerin, gönüllerindeki imanın ışığıyla nasıl uyandıklarına ve evlerini nasıl ışıttıklarına şahit olursunuz.
Maşallah, davullar Ramazan’ın ilk gününden beri seferberlik ilan eder gibi çaldılar.
Zira nefsimizin hoşlandığı şeyler bizleri asla esir alamadı oruçta…
Çayın, sigaranın, yemeğin, şehvetin esiri olmadı oruçlular.
Mü’minler; yalnız ve yalnız Allah’ın kulu olduğunu ortaya koymak ve bunu yedi iklimi cihana duyurmak üzere tuttu Ramazan orucunu.
Sahur yemeğiyle birlikte iftar saatine kadar tabiri caiz ise sabır taşını yutuyorduk…
Ekonomik sıkıntıların tehdidi ile bizi yıldırmaya çalışanlara, “Biz kendi helal kazancımızın bile esiri değiliz. Senede bir ay kendimize ambargo uyguluyoruz. Bizi korkutamazsınız. Dokuz günlük yiyeceğini bir günde tüketenler için geçerli olan tehdidiniz bize geçerli değildir” mesajını verdik bu ayda…
Ramazan’da, hasta ve misafir olmayan, ergenlik çağına gelmiş, aklı başındaki insanlarımızın yüzde doksanı oruç tuttu.
Kuşkusuz milli birliğimizi bile sağlayan muazzam bir duygudur bu…
Hiçbir parti, vakıf, dernek, kurum veya kuruluşun bu rakamı yakalayamayacağı kesindir…
Ramazan ayını değerli hale getiren ve bu ayda nazil olan Kur’an-ı Kerim’i çokça hem de kana kana okudu tüm mü’minler…
Ramazan ile birlikte ekonomiye bile bir canlılığın geldiğine şahit olduk hepimiz.
Yiyecek maddeleri köylerden şehirlere akın ederken, paralar da zenginlerin kasalarından, fakirlerin keselerine doğru akın etti.
Zekât, sadaka, fitre vs. adı altında fakirlere verilenlerin haddi hesabı görülmedi.
İftar vakti yaklaşırken sofra kurulmuş olmasına rağmen el uzatılamıyordu; çünkü milyonlarca mü’minin kulağı minareden, radyodan veya televizyondan gelecek olan “Alah’u Ekber” sesindeydi.
İnanın dünyada hiçbir güç, cumhurbaşkanıyla çobanı, generalle eri, işverenle işçiyi, rektörle öğrenciyi, vs. milyonlarca insanı, aynı anda bir işe başlatamaz.
Ama bu mükemmel organizasyon her yıl oruçta bir ay boyunca sağlanıyor…
Bir zamanlar, bir vesile ile samimi olduğum bir polis memuruna; “Hangi gün ve aylarda suç işleme oranı azalır” diye sormuştum.
Memur arkadaş; “Günlerden Cuma günü, aylardan Ramazan ayı en az suç işlenen zamanlardır” diye cevap vermişti.
Bugünden itibaren bu sene oruç tutmayan dostlarımızla ilgilenelim, gelecek sene oruç tutmasını ve bu güçlü birliğe katılmasını sağlayalım.
Biz bütün günlerin ve ayların hakkının verilmesini istiyoruz.
Ayrıca bütün ayları Muharrem ayı, her yeri Kerbela yapmak isteyenlere ise fırsat vermeyelim.
Nice Ramazan aylarına kavuşmak dileği ile…
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ