Her meslek mensubunun kendi mesleğinin onurunu koruma çabası, aynı zamanda kendi onurunu koruma çabasının da bir yansımasıdır. Eğer mesleğin onurunu bilerek çiğnemeyi sürdürür ve bilerek buna göz yummaya devam ederseniz, bir süre sonra kendi yüzünüze bakacak yüzünüz kalmayabilir ve o potada eriyip gittiğinizi görebilirsiniz.
Her eğitim öğretim döneminde, bazı okullarda farklı farklı rayiçler açıklanır. Tabi bu açıklama anons şeklinde değil, fısıltıyla gerçekleşir ve bu sessiz haykırış, çok hüzünlü sonuçları da beraberinde getirir. Sonra yasal olmayan bir mezada tanıklık ederiz, satılık sınıflar, satılık öğretmenler.
Köşede bucakta kalmış okullarda bile “en iyi sınıf” mutlaka vardır ve o okulun “en iyi öğretmeni” de bulunur.
Her anne baba, çocuklarının iyi bir eğitim alması için ellerinden gelen fedakârlığı yapar.
Ama bu maddi konuysa, herkesin elinden gelen, varlığına veya yokluğuna göredir.
İşte burada eğitimde fırsat eşitsizliği devreye giriyor.
Ya zengin olacaksın, çocuğunu en iyi okulda, en iyi sınıfta okutacaksın ya en iyiyi unutup, çocuğun kaderine razı olacaksın ya da “bu iş olacak” diye akla hayale gelmedik yollara başvuracaksın, belki borçlanacak, hatta belki çalacak, çırpacaksın…
Bütün bunlar farazi değil, Türkiye’nin dört bir yanında, her eğitim öğretim döneminde yaşananlardır. Bu satırların yazarı da o dönemlere tanıklık eden birisi…
Tabii ki her ilin bir de alt-üst sınır rayiç bedeli var.
Mesela Adıyaman’da belirlenen fiyat, Gaziantep’te kabul edilemez, Gaziantep’teki fiyat, Kayseri’de…
Ya da başkentteki fiyatla İstanbul’daki fiyat aynı olamaz…
İstanbul’da devlet okullarında çocuğunu ana sınıfına yazdıran bir velinin bin lira verdiğini gözlerime görmüştüm ve o veli, bu rakama şükrediyordu.
Bin lira ile küçük illerde en iyi sınıfı, en iyi öğretmeni seçebilirsin ama İstanbul gibi yerlerde buna paha biçilmez…
Her eğitim öğretim döneminde bu sorun yaşanınca, buna çözüm arayışı da kendiliğinden olur ama sonuca gidilmez.
Çünkü bu durum bir alışkanlığı, bu alışkanlık da bir sektörü doğurmuştur.
Alışmışı değiştirmek zordur, sektör haline gelen bir uygulamayı değiştirmek ise çok daha zordur.
Elbette önlenebilir.
Mesela kayıt parasının artık sorun olarak gündemimizde yer almasını istemiyorsanız, devlet ve veliler olarak okullara yeterince destek olursunuz.
Tabii ki bir de bunu “alışkanlık” haline getirenlere sıkı takip, bir süre sonra kayıt parası diye bir şey Türkiye’nin gündeminde olmaz.
Bu kadar basit değil elbet…
Ama başkaca çözümü de yok.
Kayıt parası, aslında çok sorun değil, kurulan “en iyi sınıf” ve “en iyi öğretmen” mezadı olmasa…
Asıl kangren haline gelen, yüksek paraların döndüğü, velilerin boynunu büken, çocukların haksız bir yarışa daha yolun başında sürükleyen “parası olana en iyi sınıf” tercihidir.
İşin ilginci, ülkenin her yanında ve her okulda bu var.
Ama yasal değil.
Şikâyet ettiğinde “velinin gönüllü bağışı” olduğundan yapılacak bir işlem olmuyor.
Oysa bunu milli eğitimin en alt kademesinden, en üst kademesine kadar her görevli biliyor ya da “bilmiyormuş” gibi yapmayı sürdürüyor.
Bu sorun çözülmez olan, kangrenleşmiş bir sorundu ve halen de 80 ilde öyle…
Adıyaman, bu konuda beni şaşırttı.
Adıyaman Milli Eğitim Müdürü Mete Kızılkaya, “en iyi sınıf” veya “en iyi öğretmen” tercihi de denen bu mezada “dur” diyecek çözümü bulmuş, bu formül diğer 80 ilde de uygulanabilir.
Adıyaman’da, 2017-2018 eğitim öğretim döneminde artık veliler sınıf tercihinde bulunamayacakmış.
Peki nasıl olacak bu seçim?
Öğrenciler neye göre şubelere ayrılacak, hangi sınıfta hangi öğretmenin olacağını veli nasıl bilecek?
Kura yöntemi, bu işi çözecek yöntem olarak bulunmuş.
Birinci ve beşinci sınıf için kayıt yaptırmaya gittiğinizde, birinci sınıfı okutacak kaç sınıf varsa, kuraya tabii oluyor ve çocuğunuz bu şubelerden birisine kurayla yerleştiriliyor.
Çok basit ve çok zekice bir uygulama ama peki bu kadar basit bir uygulamayı neden hiçbir okul uygulamıyor?
Belki de işlerine gelmiyordur. Zira bazı okullarda bu rakam, çok bol sıfırlı gidiyor.
Yasadışı bir uygulama sektör haline gelince, bunu kırmayı hiçbir idareci de göze alamıyor.
Milli Eğitim Müdürleri de sektör haline gelen bu alışkanlığı kıracak cesareti kendinde bulamıyor diyelim?
Yanılıyorsam, buyurun Adıyaman örneğine…
Tweetimden seçmeler
Düzelmeye ve düzeltmeye niyetiniz yoksa hiçbir yanlışı, yanlış olarak göremezsiniz...