Amerika’da bir televizyon kanalında dünyadaki açlık üzerine tartışan konuklardan birisi, dünyadaki açlığı önlemek için 100 milyar dolara ihtiyaç olduğunu söylüyor. 200 milyar dolar da kozmetiklere harcadığımızı hatırlatıyor. Yani kozmetiğe harcadığımız parayı yüzde elli azaltsak ve bunu da dünyadaki açlığı önlemek için bir fonda biriktirsek, açlık kalmayacak.
Stüdyodaki konuk daha ilginç bir bilgi veriyor, bu kozmetiklerin “insan sağlığına faydalı mı, zararlı mı” olduğunu “hayvanlar üzerinde test edildiği” bilgisini de geçiyor ki, “insan sevenler” kılını kıpırdatmıyor ya, belki “hayvan sevenler” kılını kıpırdatır.
Bu programı izleyen ve etkilenen birisi de bu ekrandan aldığı bölümü iki fotoğraf karesiyle, (yeni deyimle) caps hazırlamış ve bunu da sanal ortamda “kozmetiğe harcanan paranın yarısıyla açlığı önleyebilirsiniz” demek istiyor.
Zaten anlamayacak bir şey yok; dünyadaki açlığı önlemek için 100 milyar dolara ihtiyaç var. Bütün dünyanın bir araya gelip bulamadığı 100 milyar doları ise bizler kozmetiğe harcıyoruz, hem de iki katını…
***
İnsanları yaşatmak için kılını kıpırdatmayan ve sadece bu işin edebiyatını ve siyasetini yapanların, insanları öldürmek için silaha harcadıkları paradan bahsetmeye başlasak, durumun vahameti ortaya çıkardı.
Şehirleri bombalayan, canlı bomba yetiştiren, terör örgütlerini finanse edenler, terörle ülkeleri hizaya getirenler, sonra da “silah anlaşmasıyla” parasını alıp, silahın deneneceği ülkenin zeminini hazırlamaya başlarlar…
Kadın, erkek, çocuk, yaşlı, genç demeden, insan veya hayvan ayrımı yapmadan, bitkiler de dâhil olmak üzere tüm canlı türlerini katlederken, tarihi eserleri, modern binaları, parkları, bahçeleri, kütüphaneleri, okulları, hastaneleri, yolları, köprüleri, hanları, hamamları da yerle bir edilmesini oturup seyredebiliyorlar.
Sadece silah satmakla, servetlerine servet katmakla kalmıyor, değiştirdikleri liderler vasıtasıyla, koltuğa oturan kuklalarının eliyle ülkenin zenginliklerini de sömürüyorlar.
Silah, sadece para getirmiyor, ülkenin sürekli sömürülmesini sağlıyor. Bu da kendilerin “tek güç sahibi” ve “tek söz sahibi” olduğu gerçeğini diğer ülkelere hatırlatmış oluyor.
Ve bütün bu operasyonun sonrasında en başta insanların özgürlüğü gider, sefalet içinde yaşarlar ve belki de açlığa mahkûm bir halde hayatını sürdürmeye çabalarlar, tabii eğer halen bir köşede öldürülmemişlerse…
Eğer iç çatışmada kendi insanı tarafından katledilmemişse…
Eğer ekilen nefret tohumlarından nasiplenmemişse…
Öfke olup sokaklara taşan farklılıkların savaşından hayatta kalabilmişse…
Bütün bunlar olmasın diye “hicret”in zorluklarını göğüsleyip, ülkeden kaçmayı başardığında ise oradaki ırkçıların diline pelesenk olacaktır ama tok olacağının ve özgür kalacağının garantisi yok…
***
Yazımın başında iki resim karesinde herkesin anlayabileceği veya “okuyan herkesin” anlayacağı capstan bahsetmiştim…
Sosyal medyanın birinde o resim gözüme çarptı ve ben de o rakamlardan etkilendim.
İlginç olan, birkaç kelimeyi okumayı bilmeyenlerin yaptığı yorumlar…
Öyle az yorum yoktu, yüzlerce ve belki de binden fazla…
Üşenmedim, üstünkörü de olsa yorumlara göz attım.
Hiçbirisi açlıktan bahsetmemiş, kozmetiğe harcanan paradan da söz etmemiş.
Annesinin memesine süt dolmadığı, marketten de mama alamadığı için henüz gözlerini dünyaya açtığında, geri kapatmak zorunda olan bebeler için yorum yazmaya gerek duymamış.
Kemikleri sayılacak oranda zayıflamış, ağzı kurumuş, dili damağına yapışmış, kaç gündür ağzına lokma girmediğini unutanlardan da bahsetmemişler…
Zengin sofralarından, çöpe giden ekmeklerden, dökülen yemeklerden de bahsedilmemiş.
Güzelleşmek uğruna dökülen milyonlardan da bahsedilmemiş…
Daha doğrusu açlık ve kozmetikle ilgili tek yorum görmedim…
Kozmetik firmalarının ürettikleri ürünlerin insan sağlığına faydalı mı, zararlı mı olduğunu “hayvanlar üzerinde” denemesi, yüzlerce yorumun tek konusu olmuş.
O firmalar hangisi, isimlerini verin de almayalım…
Hayvanları kobay olarak kullanmak zalimliktir, zulümdür.
Ve o firmalara küfürler…
Açlık bir tarafta, açlığı önleyecek kozmetik harcamaları diğer tarafta.
Bu pastadan pay alanların sadece insanları aç bıraktığını, sadece insanları öldürdüğünü düşünüyor olmalılar ki, “kobay” kısmı daha dikkat çekici bulunmuş…
Veya “insanlar” hiç hatırlanmamış, “insanlar” tarafından.
Tıpkı aç bırakanların ve katledenlerin hatırlanmadığı gibi…
Okuyabilsek anlayacağız ama okuyamıyoruz; bakıyor ve kafamızdakileri okuyoruz.
Tweetimden seçmeler
Zulme karşı çıktığını söyleyerek, terörün, zulmün ve zalimin yanında yer alanlar, yatacak yeriniz yok.