Günümüz futboluna farklı anlamlar yükleniyor.
Bu yüklenen anlamlar ile futbol seyirlik olmaktan çıkıyor, bir güç gösterisine, bir tahakküm etme olayına dönüşebiliyor.
Bir isyanın adı dahi olabiliyor!
Kin ve nefretlerini kusacak şekilde deşarz olunan bir savaş meydanı olabiliyor!
Evinde çoluk çocuğuna söz geçiremeyenlerin, gündelik hayatın pisliklerini sergileyecekleri makul ve mantıklı olarak resmileştirdikleri bir güç gösterisi, bir erklik ispat etme sahası olabiliyor!
Futbol, sonuç olarak evrensel bir oyundur, evrensel kurallar geçerlidir ve geçerli olması da gerekir.
Futbolun dili, dini yoktur, şimdilik ulusu vardır, fakat bu da yok olmaya doğru gitmektedir.
Çünkü aynı takım taraftarı olmakla bir ayrıcalığa sahip olduğunu düşünen fanatikler başkasına iyi olma, olabilme hakkı tanımamaktadırlar.
***
Futbola kan bulaşmadığı zamanlar, bazı insanlar kendilerini huzursuz ve mutsuz görenler, belki maçların başlamasıyla çeşitli yerlerde, canlı, kanlı gelişen olaylarla belki mutlu umutlu olmuşlardır.
Futbol öyle bir hale getirildi ki, yenilse de taraftarların etrafı yıkma ve olaylar çıkarma güdülerine engel olunamıyor, yense de magandacılık yapmalarına engel olunamıyor.
İşte Avrupa şampiyonasında olanlar!
Futbol evrensel bir oyun olduğu nedense unutuluyor.
Âdeta o pis emellerini uygulama alanı için bir araç olarak görüyorlar.
Günümüzde futbol fanatizmin pazarlanma alanı olmuştur, aynı zamanda muhtemel amaçlara ulaşmada bir araç olarak, bir basamak olarak görülen bir büyük sektördür.
Aslında futbol sadece bir oyundur, oyun olarak kalması da gerekir.
Ancak nedense futbolun bir oyun olduğunu unutuyoruz.
***
Teravih kılıyoruz.
Sağımda 17-18 yaşlarında bir genç, solumda 2 genç duruyor.
Namazı bozabilecek onlarca hareket yapılıyor.
Har hallerinden ilk defa namaza geldikleri anlaşılıyor.
Derken, arada biri, diğerine; “Bu ne ya! Bu nasıl bir iştir, öldüm, bittim, nereden geldik buraya” diyor.
Gayr-ı ihtiyarı dönüp bakıyorum, hem üzülüyorum, hem utanıyorum, hem kızıyorum kendime, hem de anne babalara...
İşte gençliğimiz durumu.
Hem farzı kılmaz, sünneti kılarlar, 5 vakit kılmaz teravih kılarlar, hem de gelince ah vah, of pof ederek, şikâyet ederler.
Ön saflarda olmamızdan olsa gerek gidemiyorlardı, yoksa yarım bırakıp giderlerdi.
A`dan Z`ye hepimiz suçluyuz, hem de çok suçluyuz.
Çocuklarımıza camiyi, namazı, öğretememişiz.
***
Aslında her çalışanın masasında bir mezar biblosu, maketi bulunmalı.
Ki ölümü hatırlasınlar, ona göre...
Tıpkı Harname ve Eşşekneme kitapların yazarı Prof. Dr. M.Sait DOĞAN`ın (Hayrullah ŞANZUMİ) her an masasında mezar maketi bulunduğu gibi.
Ya da “Hz. Ömer (r.a.) halife olduğunda, parasıyla bir adam tutarak, adama, her gün bir akçe vereceğini söyleyerek, “ölüm var ya Ömer, Allah’tan kork,” hatırlatması gibi.
Ölüm var, ölüm!!
***
Bir şeyin kıymetini bilmek ve anlamak için, onu her şeyiyle, zıddını yaşayanlar kadar çok iyi bilen başka kimse yoktur.
***
Beyin, gönül, dil ve ağızdan çıkar her söz.
Doğru yanlış, ödül, ceza, müstahak insan da öz!
***
Madem bu dünyada akıbetin ölüm,
Nedir bu gözyaşı, kin, nefret ve zulüm.
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com