Ölümün Bile Ölduremediği Bir Lider "M.K.Atatürk"

Abone Ol

Ekim 1938..
Atatürk'ün sağlık durumu gittikçe kötüye gidiyor, geçirdiği koma hali günler sürüyordu. Sıkı bir tedaviden sonra komayı atlattı ve kendine gelmeye başladı.
29 Ekim günü geldi. O gün Cumhuriyetin 15. yaş günüydü. Atatürk, 29 Ekim'de Ankara'da olmayı çok istiyordu ama sağlık durumu onu engelledi. Yatağında Salih Bozok'a sürekli "Ah Ankara.. Ah Ankara'ya gidemedik.." diye yakınıyordu. Bir
süre geçtikten sonra Dolmabahçe Sarayı'nın çevresinde sesler duyulmaya başlandı. 29 Ekim törenlerinden dönen Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerini taşıyan vapur sarayın önünden geçiyordu. Öğrenciler vapurdan, "Atamızı görmek istiyoruz" diye bağırdılar. Daha sonra hep bir ağızdan İstiklal Marşı'nı ve 10. Yıl Marşı'nı söylemeye başladılar. "Çıktık açık alınla/10 yılda her savaştan.." dizeleri Dolmabahçe'nin hüzünlü duvarlarında çınladı. Atatürk, yanındakilerin yardımı ile pencerenin yakınındaki koltuğa oturdu. Öğrenciler, "Varol.. Yaşa.." tezahüratları ile etrafı çınlatıyordu. Atatürk, gözyaşlarını daha fazla tutamadı. Yanındakiler, son düşmanı ölümle savaşan bu kudretli adamın ilk kez o gün ağladığını gördüler..
10 Kasım Sabahı..
9 Kasımı 10 Kasıma bağlayan gece oldukça sıkıntılı geçti. Şafak doğarken sarayın dışında İstanbul, parlak ve güneşli bir sonbahar sabahına hazırlanıyordu. İçerde ise, gergin ve hüzünlü bir bekleyiş vardı, son umutlar da tükeniyordu artık. Saat 09.00 olduğunda Atatürk'ün göğsü hızla inip çıkmaya başladı. Dünyadaki son 5 dakikasına gözleri kapalı giriyordu. Dışarıda bütün bir ulus, endişe içinde radyo başında bekliyordu. Savarona, son bir saygı duruşu için Dolmabahçe önüne demirlemişti. İçeride saray tam bir sessizliğe gömülmüştü. Doktorlar, bir yandan Atatürk'ün durumunu kontrol ediyor, bir yandan da gözyaşlarını tutamıyorlardı. Prof.Dr.Özden kendinden geçmiş, odanın içinde telaşlı adımlarla durmadan dolaşıyor; hem ağlıyor, hem de sürekli: "Aman yarabbi.." diye mırıldanıyordu. Silah arkadaşı Kılıç Ali ellerini kavuşturmuş, son saygı duruşundaydı ve o anları şöyle anlatır: " Hayatımıza kastedilmemesi için icabında canımızı fedaya azmetmiş olduğumuz büyük Atatürk gözümüzün önünde fani hayata veda edip gidiyor, kimsenin elinden bir şey gelmiyordu. Aman yarabbi.. Adeta dehşet içindeydik."
Saat 9.05..
Genel Sekreter Hasan Rıza Soyak o anı şöyle anlatır: "Birdenbire gök mavisi gözleri açıldı ve sert bir hareketle başını sağa çevirdi. Ben de artık hıçkırıklarımı zapt edemedim. Diz çöktüm. Sağ elini ellerimin içine aldım, öptüm ve yüzüme sürdüm." Dr. Öke, Atatürk'ün açık gözlerini kapattı. Yaveri Salih Bozok şöyle anlatır: "Doktorların odadan ağlayarak çıktıklarını görünce anladım. Kalbim, iki değirmen taşı arasına düşmüş bir buğday tanesi olsa ancak bu kadar ezilirdi. Ne ağlayabiliyor, ne de konuşulanları anlıyordum. Bir ara büsbütün kendimden geçmişim. Odadan deli gibi fırladım." Salih Bozok odadan çıktığı gibi merdivenlerden aşağı koştu ve alt katta bir odaya girdi. Ardından içeriden tek el silah sesi duyuldu. Tabancasından kalbine sıktığı bir kurşunla devrilmişti.. 
("Sarı Zeybek" belgeselinden alıntılar yapılmıştır.)
O'nu görmeyen, vefatından 80 yıl sonra bugün 20, 30, .., 60 yaşında olan o ülkenin insanları, o lidere hayran olsunlar, eserlerine ve devrimlerine sahip çıksınlar, onu tanımadıkları halde ona olan sevgilerini birlikte kutlasınlar, onun için gözyaşı dökebilsinler..
Eşsiz kahraman Atatürk, vatan sana minnettardır !

Atatürk'e inanmak ya da inanmamak diye bir şey yoktur. Onu, anlamak ya da anlayamamak vardır. Anlayamazsan; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir birey değil, onun bunun önünde egilen dilenen kula kulluk eden insanlar olursunuz.

O yüzden Atatürk'ü sadece anmak değil aynı zamanda anlamak ve anlatmak için daha fazla okuyalım.

Ölümün bile öldüremediği büyük bir liderdir Mustafa Kemal Atatürk 

10 Kasım 1938 minnetle özlemle sevgiyle saygiyla