Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki hemen herkes bir şekilde birlerine küs durumdadır. Belki eften, püften şeylerle, incir çekirdeğini doldurmayacak anlamsız şeyler yüzünden yıllarca birbirimize küs insanlar olmaktadır.
Biraz daha dikkatli etrafınıza bakacak olursanız, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Ana-babaya küskünler var. Kardeş kardeşe küsenler var. Akrabaya küsenler var. Akrabasından da önce gelebilecek komşularına küsenler var. Dost bildiklerine, arkadaşlarına küsenler var. Canciğer arkadaşlarına küsenler var. Sevenler birbirine küsüyor, karı-koca birbirine küsüyor. İş arkadaşlarına, takım arkadaşlarına, sokak arkadaşlarına, okul arkadaşlarına küsenler var. Öğretmenine, bakkalına, fırıncısına, kahvecisine, berberine, terzisine küsenler var. Kendine, hayata küsenler var. Anlayacağınız here yerde, hemen hemen her şeye küsenler var.
Naçizane ben de dâhil olmak üzere, küs olduğumuz muhakkak birileri vardır.
Peki neden küstünüz, sebep nedir, ne olacak bu işin sonu diye soracak olursanız; kem-küm, ederek, ağızlarında lafı geveleyip dururlar. Nereye kadar bu küskünlüğün sonu!
Adamakıllı cevap verebilecek birini bulamazsınız.
Herkes yatığının doğru olmadığını bilir, ama nedense, ne hikmetse hiç kimse de bindiği merkebin sırtından inerek, dosdoğru bildiği yolda yürümez, ilerlemez.
Kendi içerisinde her an patlamaya hazır volkanlar gibi için için kaynar, kaynamasına da bir türlü dışavurumu gerçekleşmez, gerçekleştiremez. Hem kendi kendini içeriden yakar, hem de küstüğü insanı ateşiyle yakıyor.
Bu sebepledir ki dünyada yaşayan herkes birbirine kırgın, dargın, küs, küstürülmüş bir şekilde yaşamaktadır.
Bir dokunsanız, inanın bin ah işitirsiniz. Kimse “ayranım ekşidir demiyor”, herkes kendisinin haklı olduğunu düşünüyor. Kendi açısından, baktığı pencereden değerlendirdiğiniz de gerçekten herkesin haklı olduğunu, haklı tarafları olduğunu görüyorsunuz, düşünüyorsunuz. Ancak bir araya gelip yüzleştirildiğinde, her şey ortaya çıkıyor, çıkabiliyor; ama gel gelelim ki onları bir araya nasıl getireceksiniz. Esas mesele, sıkıntı burada ortaya çıkıyor. Nefisinin esiri olmuş, şeytani vesveselerden bir türlü yakasını kurtaramayan insanlar, şeytanın ekmeğine biraz daha yağ, bal, kaymak sürerek, bir araya gelmeyerek, onu daha çok memnun ediyorlar.
Son zamanların sihirli kelimesi olan Empati denen şey (duygularını anlama-anlayabilme) ortalıkta görünmüyor, tozlu raflara kaldırılmış durumda. İnsanlar birbirine yüzüne gülseler bile, içlerinde birbirlerine karşı fırtınalar çıkarıyorlar. Birbirlerinin ayağını kaydırmaya çalışıyorlar.
Kimse kimseye itidalli yaklaşmıyor, yaklaşamıyor Hiç kimse ufak da olsan kimsenin hatalarını unutmuyor, affedemiyor. Sürekli birbirlerinin yüzüne vurarak, kırıcı ve yıkıcı oluyorlar.
Birbirleriyle konuşmanın yollarını aramıyorlar. Hasbelkader yan yana gelip konuşsalar da daha çok birbirlerini kırıyorlar.
Acaba diyorum, gerçekte yapabildiğimiz en güzel ve en iyi şey birbirimizi kırmak, küsmek midir, ne dersiniz?
Galiba kavga, şiddet, kırmak, vurup, dökmek genlerimizde, yaradılışımızda mı var, bilemiyorum! İnsanî yönümüz, insanî değerlerimiz, insanî yanımız yok olmuş, görmüyoruz, göremiyoruz, kör misali tuttuklarımızla yetiniyoruz; ama nereye kadar?..
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com