Arkadaşımın biri anlatıyor; “Hostes uçakta tehlike anında üzerlerimizde bulunan gaz maskelerimizin açılacağını, o maskeleri ağzımıza ve burnumuza nasıl takılacağını anlattıktan sonra, çocuklu ailelere önce kendilerine taksınlar diye bizi eğitiyordu.
Hostes işini bitirdikten sonra yanımdan geçerken sordum; ‘Niçin önce kendine takıyor, sonra çocuğuna takıyor. Önce çocuğuna taksa olmaz mı?’ dedim diyor.
Hostes, ‘Önce çocuğa takmaya çalışırken bayılırsa hem kendisi hem çocuk zarar görür. Önce kendisine takarsa çocuğu da kurtarır’” dedi diyor.
Gönüllü doktorlardan biri duymuş ki filan ilimizde bulaşıcı hastalık yayılıyor. Hemen oraya koşan doktor ile hemen kendisini karantinaya aldıktan sonra koşan doktorun orada faydalı olmaları eşit değildir.
Hemen koşan ve ben kendimden daha fazla halkımı düşünürüm diyen doktor birkaç hastadan sonra kendisi de doktora muhtaç hale gelebilir.
Öyleyse önce kendimizi Rabb’imizin rızasını yitirecek işlerden korumalıyız, daha sonra başkalarını…
Önce kendimizi ve ailemizi korumalıyız. Daha sonra akrabalara, komşulara, mahalle, şehir ve bütün insanlık âlemine faydalı olmaya çalışmalıyız.
Eğer başkalarını kendimizden önce tutarsak, başkalarını kurtarayım derken kendimizi helak edebiliriz.
Ancak kendimizi kurtardıktan sonrada başkaları için neme lazım, “Bana dokunmayan bin yıl yaşasın” anlayışını asla gütmeyeceğiz.
Çünkü böyle düşününce yarın sıranın bize gelmeyeceği ne malum?
Hem unutmayalım ki, başkaları zilletteyken bizim o kişileri kurtarma gibi bir sorumluluğumuz var.
Bunu hem mensubu bulunduğumuz inancımız böyle buyuruyor, hem de insan olmamız hasebiyle böyle davranmamız gerekiyor.
Hazreti Peygamber efendimiz (S.A.V); “Zarar görmek yok, zarar vermek yok” buyurmuş.
Böylece hainlere, hilekarlara, soygunculara, sömürgenlere, katiller sürüsüne karşı kendimizi korumamızı da istemiş oluyor.
Biz, Sevgili Peygamberimizi kendimize örnek almaya devam edersek, kimse bize zarar veremez, vesselam…
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ