Bu bölgede yaşayacaksın; Kavga etmeyeceksin. Sen şucu, ben bucu demeyeceksin. Her gün büyüyecek, her gün gelişecek, hızla dünyanın en güçlü, en hatırı sayılır ülkeleri arasına gireceksin…
Öyle yedirirler mi bu güzelim coğrafyayı size. Bu ülkede alışılagelmiş tabutlar anaların kucağına verilmiyor, tıkır tıkır demokrasi işliyor, kardeş kardeşi öldürmüyor…
Şer lobisinin kudurmaması mümkün değil. Gezi olaylarında güçlü bir deneme yaptılar, tutmadı. Bölgede o kadar savaş olurken ne yaptılarsa Türkiye savaşa girmiyor. O halde ne yapacaklardı; Nasreddin Hoca`nın "Biz mütevazi insanlarız, ağaç bize gelmezse biz ağaca gideriz" misali, savaşa girmeyen Türkiye`ye savaşı getirme planları yaptılar.
Yine tutmayacak. Kürt`ü, Türk`ü, Alevi`si, Suni`si ile bu ülke insanı bir avuç provokatörün oyununa gelmeyecektir diyorum.
Meselenin Kobani veya Işid olmadığı gün gibi ortada. Zulüm karşısında protesto gibi demokratik bir eyle elbette olmalı, ezilen halklara her türlü gıda ve insanı yardım yapılmalı, kampanyalar yürütülmeli ama gariban vatandaşın işyerini taşlamanın, masum insanları öldürmenin, bir birine düşman olmanın mantığı olur mu?
Anarşi ile adalet sağlanır mı? İnsan öldürerek insanların özgürlükleri savunulur mu?
Bu nasıl özgürlük anlayışıdır ki, yıllardır eleştirdiğimiz, adı bile söylendiğinde iğrendiğimiz darbeleri aratmayacak konuma geldik. 22 yıl sonra bu ülkede sıkıyönetim uygulanmasına zemin hazırlandı, asker kışladan şehre çekildi.
Birileri düğmeye bastı ve bu ülkeyi savaş alanına çevrildi. Peki kim kazandı?
Adıyaman gibi huzur şehri diye anılan bir kentte bile yıkma, yakmalar oldu. İşyerleri taşlandı, polisle çatışmalar oldu. Biber gazları, sokaklarda yükselen alevler, askeri araçlar…
Ne oluyor kardeşim? Bu şekilde mi Kobani`ye yardım etmiş oluyoruz? Bu şekilde mi şiddeti, zulmü, işgali kınıyoruz?
Kürt`ü, Türk`ü, Alevi`si, Suni`si ve bu ülkede yaşan bütün vatandaşlar olarak, zulüm nerede ve kime yapılırsa yapılsın karşısında olmalıyız. Zalimin karşısında, mazlumun yanında olmalıyız. Gerekirse ekmeğimizi bölüşmeliyiz. Onlar için dua etmeli, onların dertleri ile dertlenmeliyiz.
Bütün bunları yaparken de, bir birimize daha çok kenetlenmeliyiz. Bir birimizden güç alarak daha çok yardımcı olmalıyız. Kendi iç huzurumuzu bozmamıza gerek yok ki…
Kobani zulüm altındayken kendi işyerlerimizi taşlayalım. Filistinliler öldürülürken kendi insanımızı öldürelim. Suriye`de savaş çıkınca kendi polisimizi taşlayalım. Mısır`da darbe olunca yine kendi sokaklarımızı yakalım. Kardeşim bu ne yaa…
Akıl, mantık, feraset bu işin neresinde?
O halde, bütün bu olanlar sadece bahane…
Sokağa çıkmak için, memlekette huzuru katletmek için birileri kendine bahane arıyor. Kimsenin öyle Kobari, Suriye, Filistin, Kürtler, Türkler, Araplar diye bir derdi yok.
Bütün dertleri varsa yoksa, bu ülkeyi karıştırmak…
Birileri bu huzuru bize çok görüyor. Kan ve gözyaşı gölüne dönen bu coğrafyada bizim huzur içerisinde olmamız şer ve kaos lobilerinin işine gelmiyor.
Biz inadına bir birimize sevecek, farklılıklarımızı hazmedecek, daha çok büyüyecek ve çocuklarımıza daha müreffeh bir ülke bırakacağız.
Barış ve huzurun hakim olacağı yarınlar temennisiyle…
Fahrettin ÇELİK
samsattema@hotmail.com