Fransa İmparatoru Napolyon Bonapart`a “ bir savaş yapıp kazanmak için ne gerekir?” diye sorulmuş; o da ünlü sözü “para, para, para” diye cevaplamıştır.
Para, şu zamanda en zor kazanılan nesne olsa gerek
Hep söylerler ya!
Devir, para devri!
Para için, ne emekler sarf ediliyor.
Para için, ne sevdalar terk ediliyor.
Para için, ne aile içi kavgalar ve toplumsal iç kargaşalar meydana geliyor.
Para için, ne kadar çok devletlerarası savaşlar çıkıyor.
Oysa toplumlar “para olsun da ne olursa olsun” diyor.
Para için, insanlar birbirine yaklaşıyor.
Para için, insanlar birbirini satıyor, birbirini kullanıyor.
Böyle bir illet ki bu zalim para, kardeşi kardeşten küstürüyor.
Eşlerin arasını açıyor, dostları ve sevenleri birbirinden ayırıyor.
Daha neler de neler…
Halk arasında amiyane tabirle, canlı para, keş para, sıcak para, para babası gibi bir takım tabirler, ifadeler kullanılır.
Yokluğu acı, sıkıntı verir.
Fazlalığı kibir, gurur, garabet getirir.
Bazen, olmadık zamanlarda derdimize en iyi ilâç ve yaramıza iyileştirici merhem olur.
Kimi zaman, en acımasız, gösteriş aracı olur.
Ah para, ah!..
Sen ne zalimsin, ne gaddarsın!
Kimi zaman yüzün soğuk, çoğunlukla yüzün sıcak, sıcacık…
Peki, ne yapacağız, para kazanmayacak mıyız?
Elbette kazanacağız, hem de alasından.
Ancak sıkıntı olan aşırı para hevesidir.
Taparcasına paraya olan sahiplenme duygusudur.
İnsanlar çalışmalıdır, para kazanmalıdır, ailesinin, çoluk-çocuğunun nafakasını çıkarmalıdır.
Helalından kazanarak, kimseye muhtaç olmamalıdır.
Herkes/hepimiz bunun için çalışmıyor mu?
Hepimizin günü, zamanı para kazanmakla geçmiyor mu?
Allah’ın (cc) emrettiği şekilde helalından para kazanmak, olabilecek en ulvi değerlerdendir.
Allah’ın emrinden çıkmadığımız sürece, hem para kazanmış olur, hem de helal-haram ayırımını en güzel şekilde yapmış oluruz.
Helal rızık temin etmek için çalışmak farklı, nereden, nasıl, ne şekilde olursa olsun, ama sadece amaç için para kazanmak başkadır.
Ah şu para aşkı!
İnsanı, insanlığından çıkarıyor bazı zamanlar.
Hani Nasreddin Hoca’nın meşhur bir kıssası vardır.
Hoca, eski kıyafetlerle bir ortama girer, kimse onunla ilgilenmez. Sonra eve gider, kürkünü giyer ve tekrar o ortama girer. Hocayı kürküyle gören kişiler, ona hürmet eder ve onu başköşeye oturturlar.
Nasreddin Hocamız da tam bu noktada o meşhur sözünü söyler: “Ye kürküm ye!”
Nasreddin Hoca der ki “Ey kürküm bu hürmet bana değil sanaymış.”
İşte günümüzde de biz paraya hükmedeceğimize, para bize hükmediyor.
Evet, “para, para, para!”
Kerim BAYDAK
kbaydak61-artan@hotmail.com