Herkes bir şeyler söyler.
Kimi kanaatini, kimi tespitini, kimi de duyduklarını söyler.
Ama söyler…
Memleket adına, insanımız adına; aklı yettiğince, dili döndüğünce bir şeyler söyler.
Sorunlardan bahseder, sonra da çözümler sunar bildiğince.
Elhak doğrudur hepsi. Olmasa bile bir kısmı isabetlidir en azından.
Memlekete gelecek hizmetten tutun da şehrin gelişmesine kadar birçok konuda fikir serdeder insanlarımız.
Ama unutulan bir şey var ortada.
Bana göre gözden kaçan, hatta akla dahi getirilmeyen bir şey var.
En alttan en tepeye kadar her yerde ve herkeste eksikliği hissedilen ama adı konulamayan bir boşluk.
Doldurulduğu takdirde birçok sorununda ortadan kalkacağı bir boşluk.
Öyle bir boşluk ki;
Ancak “burada” yaşayan, "buralı” olan herkesin kendisini “buralı” hissedeceği, “burayı” sahipleneceği, hatta “buralılaşacak” bir anlayışla doldurulacak bir boşluk.
Daha anlaşılır bir ifade ile “sahiplenme” de denen “aidiyet” duygusu ve anlayışı yani.
Bu memlekette doğanların, bu memlekette doyanların ve bu memlekette yaşayanların “benim memleketim” diyebileceği, bunu derken de bu memleketin menfaatlerini gözeteceği, bu uğurda gayret göstereceği bir anlayışın gönüllerde yer alması ile birçok şeyin halledileceği inancımı bulduğum her ortamda dile getirmişimdir.
Kendi memleketimizle kıyasladığımız, gıpta ettiğimiz, hatta kimi zaman kıskandığımız birçok memleket sorunlarını bu şekilde aşmıştır. İnanmayan araştırabilir.
Şimdi “sen rüyadasın herhal” diyeceksiniz. Piyasada “Benim memleketim” diyen, “memleketime hizmet” diyen o kadar çok insan varken, bunları söylemenin ne âlemi var?
Sonra da “Amerika’yı yeniden mi keşfetmek istiyorsun?”diye de ciddiye almayabilirsiniz.
Öyle değil.
Benim kastettiğim o değil.
Siz de biliyorsunuz ki, bu şekilde ahkâm kesip caka satanların bir kısmı (hafifleterek “bir kısmı” diyorum) öyle değil yani.
Samimi olanlara sözüm yok. Yani memleket adına samimi olanlara diyorum.
Bugüne kadar birçok tecrübe bize göstermiştir ki, “benim memleketim” diyenlerin esas amacı “benim” kelimesinde gizlenmiştir. Yani kastedilenin “memleket” değil de “ben”, yani “kendileri” olduğuna defalarca şahit olmuşuzdur.
Bunun adına da “sahiplenme” veya “aidiyet” dense de bize göre değil, daha doğrusu kastettiğimiz bu değil. Bu olsa olsa memleketi değil, memleket kılıfı ile kendilerini sahiplenme olur.
Hem bunlar yüzünden değil mi, bunca yıldır memleketin güdük kalmışlığı…
Ah! Bunlardan bir kurtulabilsek…
Neyse geçelim.
Bu memleketi ve bu memleketin insanlarını diğergamlık derecesine yakın bir şekilde sevip kucaklayacak bir anlayışı yerleştirdiğimiz, hatta yerleştirmeye başladığımız zaman, görünen tablonun olumlu yönde hızla değişeceğine olan inancım tamdır.
Bu nasıl mı olacak?
Diğerlerine dair bir değer taşımayan ve diğergâmlıktan nasibini almamışlarla değil tabi.