Uzun yıllar kısır, sığ ve günübirlik düşünen anlayışların ortaya koyduğu yanlış uygulamalar sonucu kimliği, kişiliği ve hatta hafızası olmayan bir şehir haline gelen şehrimiz için bu manada ruhu olmayan şehir yakıştırması yapanlar da var.
Kültür devamlılık ister, kimlik de kültürden beslenir.
Çok fazla değil, yakın zamana ait bilgilerin, birçoğunun günümüze yalan yanlış şekilde gelmesi bunun en basit göstergelerinden biri diyebiliriz.
Geçmişimize dair bina ve mekânları bugüne taşımakta çok çok zorlanmışız. İhmal etmişiz, ihanet etmişiz, ilgisiz ve duyarsız davranmışız. Ya da bilgisizce hareket ederek aslını bozmuşuz.
Kültürümüzü korumakta ve aktarmakta zorlanmışız.
Dedesinin yaşam kültüründen, değerlerinden habersiz ve buna karşı duyarsız, yabancı bir neslin, dedesine karşı yaklaşımı ve ona vereceği değer nasıl olur bunu takdirinize bırakıyorum.
Bunun adı yabancılaşmadır, bunun adı asimilasyon, bunun adı yozlaşmadır, bunun adı bozulmadır. Geçmişimize, tarihimize ve hafızamıza karşı ihanettir. Bilgisizce de yapılsa bu böyledir.
Ne yazık ki bunu elbirliği ile becerdik. Bizden, içimizden birileri yaptı yani, ya da çanak tuttu. Çoğunluk olarak da sustuk…
Kendi tarihine böylesi yabancı ve ilgisiz ve hatta duyarsız başka şehir gösterilebilir mi bilmiyorum.
Bazılarınız cümleleri ağır bulabilir, ama emin olun değil, işin içine girerseniz vahameti görecek belki daha ağır cümleler kuracaksınız. Tabi şehre dair bir hassasiyetimiz ve aidiyetimiz varsa…
Açık ve net diyorum. Bu şehrin kayıtlı bir hafızası yoktur. İnanmayan araştırabilir. Hem de en yetkili kurum ve kuruluşlarımızdan başlayarak. Bu konuda duyarlı ya da biraz bilgiye sahip üç beş kişi de gidince emin olun kaynaklar da kalmayacak.
Ancak şunu özellikle belirteyim. Bu konuda bölük pörçük çalışmalar var elbette. Ama bunu cem edecek, toparlayacak ve şehrin birikimi haline getirecek yetkili kurumlara ihtiyaç var.
Garabet diyebileceğimiz bir misal ile yazıyı sonlandırayım.
Daha önce de köşemde ve sosyal medya hesabımda değindiğim konuyu tekrar edeyim. Tuz Hanının etrafındaki çarşıları bilirsiniz. Tuz Hanının önünden yukarıya (Kuzeye) çıkarken sağlı sollu sokaklar var. Bu sokakların her biri bir esnaf grubuna aitti. Bunlar Pamukçular Pazarı, Tenekeciler Pazarı, Attar Pazarı, Oturakçı Pazarı, Tüccar Pazarı, Boyacılar Pazarı gibi her sokakta belli esnaf grubu vardı. Tabi Demirciler Pazarı, Kalaycılar Pazarı, Culfacılar, Arasa, Nacarlar, Ayrancı Pazarı, Nalbant Pazarı gibi yerler de Tuz Hanının çevresinde yer alırdı.
Bundan önce resmi bir kurumumuzun bastırdığı kitapta buraların hepsine birden “Oturakçı Pazarı” dendiğini gördüm. Hayrete, hatta dehşete düştüm tabi. Yanlış bir bilginin resmi yolla yayılması demektir bu, çünkü resmi olduğu için haliyle kaynak olarak gösterilecektir.
Hepsi ayrı bir kültüre ve zenginliğe sahip bu sokaklarımızın, bu esnaf gruplarımızın ve oralara ait hikâyelerin bir çırpıda bir isim içinde kaybedilmesi kabul edilebilir bir şey değil tabi. Bunları şehre karşı, kültüre karşı işlenen suçlardan sayabiliriz.
Bunu benden büyük olan ve oraları bilen büyüklerime sorarak teyit ettirdiğim için burada rahatlıkla söylüyorum.
Bugün için “neler yapılabilir?” sorusunun peşine düşecek ve ısrarla cevaplarını arayacak yetkililere ihtiyaç vardır. Yanlış ve yakıştırma bilgilerden arındırılmış, aslına uygun bir çalışmanın içine girmek gerekir, hem de vakit kaybetmeden.
Madem tarihi diyebileceğimiz mekân ve binamız pek kalmadı, kalanları da pek koruyamıyoruz, bari bilgileri doğru bir şekilde toplayıp muhafaza edelim. Bu şimdiki ve sonraki nesillere karşı olan borçlarımızdandır, bilesiniz…