Beni tanıyanlar bilir. Fırsat buldukça şehrimizin tarihi yerlerini, mekânlarını gezer, yapabildiğim kadarıyla yazılı ve görsel paylaşımlar yaparım. Bununla da mutlu olurum.
Bu hafta sonu da öyle yaptım, tabi her zamanki gibi dostlarla birlikte. Bu şekilde hem hatıraları birlikte yaşayarak anıyoruz hem de eksik bilgilerimizi tamamlıyoruz.
Bu haftanın rotası Çerkez Kayası oldu. Aslında plan farklıydı. Sezai hocam ile başka bir yere gidecektik ama kısmet olmadı. Ahmet Akil hocamı arayarak sözleştik ben yola çıktım. Yolda güzel bir tevafuk İsmail hocam ile karşılaştım ve onu da kervana dâhil ettim, sağ olsun kırmadı.
İlk durağımız Yeşil Cami oldu. Resmi adıyla Hacı Süleyman Cami olan camide rahmetli dedem müezzinlik yapardı. O zamanlar minaresi yoktu. Duvarın köşesine çıkıp ezan okuduğunu hatırlarım. Duvara nahit taştan minare merdiveni gibi merdivenle çıkarlardı. Tabi şimdi yok. O bölgenin silüet camisi olmasına karşın, Ulu Camiyi geçtikten sonra bakıldığında elektrik direkleri, trafolar ve tabelaların kapattığı, minaresinden başka yeri pek görünmeyen bir cami. Başka bir deyişle görüntü kirliliğinin örttüğü bir manevi güzelliğimiz. Daha önce de gündeme getirmiştik ama…
Devam ediyoruz. Musalla Camii inşaat çalışmaları var, hemen güneyinde Hayat Vakfınca yaptırılan mekân da kapalı olunca rotayı Gazhaneye çevirdik. Tabi Gazhanenin önünde bulunan Yel Baba ziyaretine de uğrayıp dua ettik.
Şeyh Muhyiddin-i Arabi Camii bitişiğinde bulunan Gazhane, bir dönem şehre Gazyağının (özellikle aydınlatma için lambalarda kullanılırdı) dağıtıldığı mekân olduğu için bu isimle anılmış. Burası bir dönem kömür tevzi yeri olarak kullanıldı. Bir ara da ilçe garajı olarak kullanılmıştı ama şimdilerde boş sanırım. Oysa burası daha güzel, daha aktif bir sosyal mekân olarak kullanılabilir. Bu vesile ile dikkat çekmiş olayım.
Sağ olsun Hüseyin Delibalta abimden aldığım bilgilere göre Çerkez Kayası denilen mevkie doğru yol almaya başladık. Sonunda bulduk. Burası Adıyaman Endüstri Meslek Lisesinin (Cezaevinin yanında) hemen doğusunda, dereye inerken büyük bir kaya kütlesi. Buraya neden Çerkez Kayası demişler bilemiyorum, öğrendiğimde sizlerle paylaşırım inşallah. Hemen aşağı kısmına da Hıllıhıştın deresi diyorlarmış. Bu isim sanırım oradaki bahçenin sahibinin adı ya da lakabı olmalı. Adıyaman’daki derelerin çoğu orada bahçesi bulunan sahiplerinin adıyla anılır. Buralar eskinin şen şakrak seslerin, gazellerin yükseldiği yerlerdi. Şehrimiz dere yönünden zengin bir şehir, ki, dereler yüzyıllarca oluşan yerlerdir. Yemyeşil bir ortam ve kuş seslerinin huzur verdiği yerler olan bu bölgeleri pis kokudan arındırarak çok güzel sosyal alanlar halinde dönüştürmek mümkün. Ama asla molozlarla doldurarak değil!
Burada birkaç fotoğraf çektikten sonra karşı yakadan görünen Yedi Kardeş türbesine de gidelim diyerek yönümüzü oraya çevirdik.
Buradaki türbe yakın zamanda yıkılarak yeni yapılmış. Birkaç kez gündeme getirmiştik, sağ olsunlar ilgilenmişler, ellerine sağlık. Hazır el atmışken buraya bir kamelyalar ve seyir terası kazandırılabilir diyelim. Hatta bir de çay ocağı/bahçesi de yapılarak insanların gelip dinlendiği mekân haline getirilebilir.
Hemen yakınında bulunan ve inşaatı bitmek üzere olan çok amaçlı spor salonunun son halini de görmüş olduk. Semte ve şehre önemli katkısı olacaktır eminim.
Gezinin sonuna gelmek üzereyiz. Önünden geçerken Hacı Efendi Türbesinde bulunan merhumlara da dua etmeyi ihmal etmedik.
Çoğu kez yaptığımız gibi gezimizi tarihi çarşımızdaki Oturakçı Pazarı ile Attar Pazarı arasında bulunan Hısn-ı Mansur Çay Ocağı’ndaki tarih kokan çaylarımızı yudumlayarak sonlandırdık.
Dostlar muhabbetli, sohbet tatlı ve derin, gün verimliydi. Yazıyı uzatmamak adına gezimizi sadece özet geçebildim. Bilvesile yoldaşlarım Ahmet Akil Yağınlı ve İsmail Ergün hocalarıma teşekkür ediyorum.
Şehri bilmek, şehri anlamaya götürür. Şehri anlamak da şehrin hak ettiği değeri ve hizmeti almaya götürür.
Selam ile…