Yarım asır önce...
Şule Yüksel’i aşağılarlardı:
“Sıkmabaş” diye... “Şulebaş” diye...
Öyle safmışım ki...
Kılık kıyafet üzerinden yapılan bu türden aşağılamaların artık geride kaldığına inanmaya başlamıştım.
Öyle iyi niyetliymişim ki...
“Artık bir noktaya varıldı... Kimse kimsenin giyim tarzıyla alay etmiyor... Ne güzel” falan diyecek durumdaydım.
Öyle iyimsermişim ki...
“Kişisel tercihlere saygı” konusunda olağanüstü bir olgunluk derecesine ulaştığımıza rahatlıkla bahse girebilirdim.
*
Ve fakat bir de ne göreyim!
Cumhuriyet gazetesi...
Sanki kılık kıyafet özgürlüğü konusunda bir mutabakata varılmamış gibi, sanki yarım asırdır boşuna nefes tüketilmiş gibi, sanki kılık kıyafet söz konusu olduğunda “sana ne/bana ne” ilkesi geçerli hale gelmemiş gibi...
Yarım asır öncesindeki o ilkel dürtülerini yeniden harekete geçirmesin mi?
*
Şule Yüksel’in vefatıyla ilgili yaptıkları habere attıkları başlık, aynen şöyleydi:
“Şulebaş örtüsünün yaratıcısı öldü”.
*
Ta yarım asır evvel bunların ağababaları, Şule Yüksel’e gün yüzü göstermemişlerdi.
Aşağılamışlardı, alay etmişlerdi, iftira atmışlardı, yasaklatmaya çalışmışlardı, ihbar etmişlerdi, hapislere düşürmüşlerdi, takibata aldırmışlardı, damgalamışlardı falan...
Ta yarım asır sonra ağababaların ardından gelenler de... Şimdi Şule Yüksel’in cenazesine zulmediyorlar.
*
Yok yok... Bunlar iflah olmazlar.
Vallahi olmazlar, billahi olmazlar.
30 AĞUSTOS
Her dönemin en azılı emperyalistlerinin suratlarına Anadolu’da nakşedilmiş okkalı mı okkalı bir şamardır 30 AĞUSTOS...
Yenilgi yenilgi acılar içinde kavranan bahtı kara bir milletin tırnaklarıyla elde ettiği çok ama çok büyük bir zaferdir 30 AĞUSTOS...
Mustafa Kemal’in dehasını, inancını, inadını, bağımsızlık aşkını, teslimiyete kapalılığını gösteren bir gündür 30 AĞUSTOS...
Milletin her ferdinin, “Kim var” diye sağa sola bakmadan vatan için kendini ortaya atarak tarih yazmasının adıdır
30 AĞUSTOS...
Bırakın ayrılığı/gayrılığı, onu/bunu, Türk’ü/Kürt’ü, Sünni’yi/Alevi’yi, seküleri/muhafazakârı falan da...
Doya doya kutlayın.
EKREM İMAMOĞLU’NUN BU İCRAATINA TAM DESTEK
İSTANBUL 24 saat yaşayan bir şehir olsun...
Böyle bir özlemim vardı.
Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul’da toplu taşımanın 24 saat devam edeceğini söylemesine işte bu yüzden tam destek veriyorum.
ÖMÜR GEDİK KONUYU KAPATTI
DÜN öğleye yakın beni aradı Ömür Gedik... “Yazını okudum. Haklısın. Sosyal medyada da bunu dile getireceğim” dedi. Ardından da şu mesajı yayınladı:
“Herkes fikirlerini özgürce söyleyebilmeli. Ben, beni eleştirenlere kızmıyorum. Ahmet Hakan’ın yazısını okudum. Tekrar düşündüm. Fikrimi dile getiriş biçimimin doğru olmadığını kabul ediyorum. Hepinizin zamanını aldım. Kusura bakmayın”.
*
Söyleyeceğim iki kelime var: Konu kapanmıştır.
CÜBBELİ KÜÇÜKKEN HARİKA ÇOCUKTU
CÜBBELİ Ahmet, şöyle demiş:
“45 senedir vaaz veriyorum. 45 senelik vaaz hayatım var”.
İsmail Saymaz da bunun üzerine şunu yazmış:
“Cübbeli 1965 doğumludur. Yani 54 yaşında. 45 senedir nasıl vaaz verebilir?”.
*
İsmail Saymaz’ın şahsında merak eden herkese kişisel tanıklığımı aktarmak isterim:
*
1970’li yılların başında babam beni İsmailağa’ya götürmüştü... Benim yaşlarımda bir çocuk görmüştüm orada... Sarıklı, şalvarlı, cübbeli, gözlüklü bir çocuk... Etrafındakilere bir şeyler anlatıyordu, karşısındakiler de onu gayet ciddiyetle dinliyorlardı... Hafif kilolu, acayip şirin, bilmiş bir çocuk... “Bu kim?” diye sordum... “O Ahmet Hoca’dır... Hafızdır... Emsile, Bina... Hepsini yalayıp yutmuştur” dediler... O yaşta kürsüde vaaz veriyordu, millet de bu “harika” çocuğu büyük bir ciddiyetle dinliyordu.
*
Sonuç: Başka konulardaki haklılığı bayağı su götürür ama Cübbeli’nin 45 yıllık vaaz hayatı olduğunun şahsen tanığıyım.
KARAR ALDIM
BUNDAN sonra...
Hava sıcaklığı 20 derecenin üzerindeki hiçbir yabancı ülkeye gitmeyeceğim.
JÜRİ Mİ OLUYORUM?
“BEN hayatımda hiç magazin programı izlemem, hep belgesel izlerim” diyen annem, telefon açıp “Sen Yetenek Sizsiniz’de jüri mi oluyorsun?” diye sordu... Hemen anlamıştım: Annem yine kaçırmamış magazin programlarını!
*
Mesele şu: Ben Kanal D Haber’deyken en cevval muhabirlerimizden biri olan Orkun Ün, TV 8’de “8’de Bugün” diye bir programa başladı... Bana da bir teklifle geldi: “Acun Bey ve sizi bir araya getirmek istiyorum”. Ben kabul ettim, Acun da etmiş... Böylece buluştuk... Orkun sordu, biz de cevap verdik. Orkun, bir ara Acun’a dönüp “Ahmet Hakan’dan jüri üyesi olur mu?” diye sorunca Acun, “Olur... Hem de bayağı iyi olur” diye bir cevap verdi... İşte bu cevaptır magazindeki haberlerin kaynağı...
*
Benim açımdan ise durum şudur: Sanırım Acun, “Asosyal, çekingen, ürkek bir adam... Bundan jüri müri olmaz” demek yerine kibarlık yapıp “Niye olmasın” demeyi tercih etti.
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-hakan/sen-iflah-olmazsin-cumhuriyet-gazetesi-41316304