ŞENER ŞEN’İN “YAZ KIZIM” MODU

Abone Ol

YSK  aldığı kararla, İstanbul seçimlerini iptal etti. Dördüz doğurması beklenen kadına, “bunlardan üçü kocandan kalan bir ise kocandan değil”  dedi. Koca ve eşi yahu nasıl olur bu deyince, gerekçeli kararımızı açıklayacağız dediler. Herkes evine gitti. YSK şimdi doğumhane de gerekçeli kararı doğurtmak için uğraşıyor! 

Kibrin ve her şeyi ben bilirim zihniyetinin geldiği son nokta, ibret verici. Bir belediye başkanlığı seçiminin geldiği şu son durum ülkede hukukun guguka çevrildiğinin aleni kanıtı. Kendi içtihatlarıyla çelişen başka bir kurum var mıdır bilmiyorum. Daha önceki mühürsüz oy pusulaları hadisesinde seçmen iradesinin sandık görevlilerinin hatasına kurban edilemeyeceği varsayımını öne süren YSK, İstanbul seçimlerinin iptalini sandık kurullarının oluşumundaki şaibeye bağladı. İçişleri bakanı ve YSK kurulları oluştururken sanırım bostan korkuluklarıyla konuşup fikir alıyordu. Ciddiyeti bu kadar sorunlu, hukuku bu kadar şaibeye gebe olan başka bir dönem  hiç olmadı. Ülkede bir çok hukuk skandalı örneği oldu ama yine de sistem kendisini temizlemeyi başardı.  Bu seferki hadise minareye kılıf geçirilecek gibi değil. Kurul üyeleri şimdi ŞENER ŞEN’in YAZ KIZIM moduyla gerekçe yazmaya çalışıyor. Gerekçenin kamuoyuyla paylaşması neticesinde ağızlarda biriken tükürükler umarım açıklanan gerekçenin suratında patlamaz. 

Yapılacak olan yeni seçimin istenen sonucu vermemesi ihtimaline karşı,  mevcut güçlü otorite ne gibi bir gerekçe sunup tekrar iptal eder bilmiyoruz. İktidar kazanana kadar ülkenin hukuku, adaleti,  vicdanı kaybetmesi, önemli olmadığı  iktidarca aleni şekilde kanıtlanmıştır. Tekrar edilecek seçimde iktidar kazansa dahi artık İstanbul belediyesi üzerindeki şaibe yıllarca hafızalardaki  yerini alacaktır. Güçlü olanın, pervasızca hukuku ayaklar altına alıp, seçim iptal etme cüreti basite alınacak bir durum değildir. Bu bir bakış açısı, karşı siyasi bloğa mesaj verme girişimidir. Ekonomik olarak ülkenin kan kaybetmesi kimsenin umurunda değil! ülkeye gelecek yabancı yatırımcının aradığı hukuki ortam önemsenmemektedir. EGO’ların tatmin edilmesi en önemli hadisedir. YAZ KIZIM moduyla uydurulan bir sebep, bu gün ülkenin kan kaybetmesinden başka işe yaramamaktadır. 

Köyün birinde yaşayan meşhur bir yalancı arkadaşlarına uyduruk bir hikaye anlatıyor. Bir gün askere gidiyorum. Yolda kabak çekirdeği yiye yiye ilerliyorum. Bir dere kenarına varınca elimdeki bir çekirdek yere düştü. Üşendiğimden yerden almadan devam ettim yoluma. Aylar sonra askerden döndüğümde o çekirdek yeşermiş dalları köprü olmuş. Öyle bir kabak yapmış ki dağ gibi. Hikayeyi dinleyenlerden biri “ bende bir gün o anlattığın derenin biraz yukarısında bir tencere yapıyordum. O kadar büyüktü ki üç usta çalışırdık birbirimizin sesini duymazdık. Kabak hikayesinin sahibi atılıp yahu hiç öyle tencere olur mu deyince tencere ustası da senin anlattığın o kabak anca bu tencere de pişer! YSK’nın  aldığı karar öyle bir kabak ki ülkenin tamamı tencere olsa bu kabağı pişirecek bir gerekçe bulamaz. İktidar ve muhalefet gerçek anlamda vicdan taşıyan herkes bu YAZ KIZIM modundan rahatsız ! 

Ülkedeki tüm hukukçuların aklı başındaki  tüm köşe yazarlarının hadiseyi yorumlayışı ibret verici. İktidara yakın olanların bile vicdanen duydukları rahatsızlık olayın vahametini gözler önüne seriyor. Minare kılıfa girmiyor. Yaz kızım yazıyor ama yazdıkları laga luga oluyor. Halkın büyük bir kısmı iktidara tokat atıldığını biliyor. CHP’nin mevcut yönetimi sağlamadı bunu! Kendiliğinden gelişen bir halk hareketi neticesidir bu! İnsanları aptal yerine koymanın, kibirle sağa sola caka satmanın, kendisi gibi düşünmeyenleri terörist diye yaftalamamın ortaya çıkardığı sonuçtur. Beklenmeyen şaşırtan bir hastalığın iktidara haber verilmesi karşısındaki şaşkınlıktır bu kabullenemezlik!  

ŞENER ŞEN  masaya donuyla oturup ciddi bir edayla YAZ KIZIM’a çimento ve kum arabalarını sayarken, yüksek seçim kurulu da kral çıplağa nispet yaparcasına halka gerekçe sunmanın Arefe’sinde! Umarım bu gerekçe her gerektikçe ülkenin kalbi olan hukuka TÜKÜRMEZ! 

DİPNOT: 

Günlerden bir gün, köylerden birinde bir çiftçinin eşeği kör kuyuya düşer. Eşek saatlerce acı içinde kıvranır ve bağırır. Sesini duyan sahibi gelip baktığında zavallı eşeği kuyunun dibinde görür.

Çaresiz çiftçi köylüleri yardıma çağırır. Köylüler kör kuyudaki eşeği kurtarmak için ne yapacaklarını düşünürler ama sonuçta onu kurtarmanın imkânsız olduğuna ve bunun için çalışmaya değmeyeceğine karar verirler.

Tek çare, kuyuyu toprakla örtmektir. Herkes ellerine aldığı küreklerle etraftan kuyunun içine toprak atar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkerek dibe döker. Bir süre sonra ise ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükselir ve sonunda yukarıya kadar çıkar. Köylüler kuyudan dışarı çıkan eşeğe çok şaşırır.

İşte hayat da bazen bizim üzerimize yüklenir ve üzerimiz toz toprakla örtülüyormuş gibi olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile…

BİR FIKRA

Bir ülkede Devlet radyosunda haberler verilirken spiker şöyle diyor:’Son aldığımız habere göre dün akşam Başbakanlık binasına giren hırsızların, gelecek hafta yapılacak olan seçim sonuçlarını çaldıkları anlaşılmıştır.’