-En zoru hayatta dönüp içine bakmak, sana ait olanları ayıklamaya çalışmak. Mümkün mü?

İşte başladı yine felsefi konuşmalara. Hiç hoşlanmıyorum bunun bu sohbetlerinden. Bir fincan çayın hatırına dinleyelim bakalım yine “ Olmak ya da Olmamak” odaklı sohbetini.

-Bilmiyorum.

Dedim ve sustum. Derin bir yudum aldım karanfilli, tarçınlı siyah çayımdan. Güç istedim Tanrı’ dan ve onu dinlemeye hazırladım kendimi.

-Bence mümkün değil, dedi ve devam etti:

Örneğin ben bu coronalı günlerde bir yandan kanaviçe işleyip paspas, etek örerken bir yandan da bugünlerin sonunda döneceğim günlere hazırlanmaktan yorgun düştüm. Hangisi bana ait?

-…

-Tamam tamam anladım, katılmayacaksın sohbete. Devam edeyim o zaman. El-Ev İşleri dersi vardı biz ilkokula giderken. Oradaki ödevlerimi annemle birlikte yapardık çoğu zaman. Bugün artık yardım etmiyor yaptığım el işlerinde. Küçük bir köpek yavrusu işliyorum kanaviçe. Ayrıca nasıl dönüştüreceğime karar vermediğim bir paspas örüyorum. Yine artık yünlerden paspas diye başladığım tığ işini eteğe dönüştürmeye karar verdim. Bence en delicesi de bu etek olacak. Hele bir ortaya çıksın bakalım!

Şimdi bunlar ders müfredatlarına yön verenlere mi, mükemmeliyetçi ve becerikli bir anneye mi yoksa bana mı ait? Hayvanların dışarıda ve uzaktan sevilecek varlıklar olması gerektiğine inanan bir anneye mi inat onca yıl bir köpekle aynı evi paylaştım? Bugün bana ait olup olmadıklarını düşündüğüm el işlerimin bir geçiş dönemi ürünü olduklarını düşünmem bana mı ait? Gibi gibi deli sorularla boğuşuyor zihnim. Sen ne düşünüyorsun?

-…