Hayatımız sınavlarla geçiyor, bir türlü sınavlardan kurtulamadık. Yıllarca kendimiz için, bir iş sahibi olabilmek için, girmediğimiz sınav kalmadı.
Sonra çocuklarımız için, sınav heyecanı yaşamaya başladık.
Yetmedi, torunların girdiği sınavların heyecanını yaşamaya başladık.
Hafta sonu Üniversite giriş sınavına giren 2 milyonun üzerinde ki öğrencinin heyecanına oğlumla beraber ortak olduk ve yaşadık.
Geleceğini belirleyecek olan sınavda, onlar içeride, bizler dışarıda ter dökmeye başladık.
Öyle bir hale geldik ki, artık Üniversite sınavından geçmeden bir iş sahibi olunamayacağı beynimize kazınmış durumda.
Hâlbuki her şeyin Üniversite okumakla olmayacağını bilmemiz, öğrenmemiz gerekiyor.
Nice Üniversite mezunları var ki, aradığı işi bulamıyorlar, dışarıda geziyorlar.
Yine, nice Üniversite okumayanlar var ki paraya para demiyorlar, okuyana hükmediyorlar
Sermayeniz varsa, bir iş kurarak para kazanabilir, nafakanızı çıkarabilirsiniz, yoksa da böyle sınavlarda terlersiniz.
Üniversite okudu demek için okuyanlar oluyor; ama bazıları için sermayesi olmadığından, okuyup bir iş sahibi olabilmek hayali, Üniversite de okumayı zaruri hale getirmektedir. Hal böyle olunca, Üniversiteye girenlerin sayısı artık milyonlara ifade edilmektedir. Üniversite sınavını kazanmak yetmiyor, esas mesele bitirdikten sonra, yine sınavlara tabi tutuluyorsunuz. Burada iyi olmak, yetmiyor, iyinin iyisi olmanız gerekiyor. Aynı işlere talip olanlar çok olunca, haliyle tercihli seçme sınavı oluyor ve en iyi olan gidebiliyor. Sınavlar, sınavlar derken, yüzüp kuyruğuna getirilen hayaller, bir takım engellere takıldığından, her şeyi bırakmak zorunda kalanların sayısı her gün çoğalıyor.
Zamanında “Meslek Lisesi, memleket meselesi” mottosuyla, gençlerin meslek lisesine yönlendirmesi yapılamadığından, âdeta üniversite mezunları ordusuyla karşı karşıya kalıyoruz.
“Meslek Lisesi Memleket Meselesi (MLMM) Projesi, 2006 yılında Koç Holding tarafından, Vehbi Koç Vakfı desteği ve Milli Eğitim Bakanlığı işbirliği ile “Mesleki Teknik Eğitimi Özendirme Programı” kapsamında başlatılmıştı. Proje zaman içerisinde “Meslek Lisesi Memleket Meselesi” sloganıyla anılmaya başlandı.”
Ne kadar ilgi çekti ve başarılı olundu, bilemiyorum; ama gençlerimiz bu projede daha çok değerlendirilseydi, hem gençler iş sahibi olurlardı, hem ülke ekonomisi bir hayli rahatlardı, dolayısıyla iş bulma sıkıntısı da yaşanmamış olurdu.
Özeleştiri yapmak gerekirse, bunun en büyük sıkıntısını ben de yaşıyorum diyebilirim. Çünkü zamanında çocuklardan birini sanat okuluna veya bir zanaata göndermiş olsaydım; bugün neden çocuklarım işsiz kaldı, çalışmıyorlar demekten kurtulabilirdim. Hem kendini kurtardığı gibi, hem de kardeşlerini, ailesini büyük bir sıkıntıdan kurtarabilirdi.
Ben de olmadığı gibi, çocuklarımda da olmadı, şimdi yönlendirmeye çabalasak da, torunlarımda aynı nedametleri yaşamamak için, okumak ama iş sahibi olmak olayını ikinci planda tutarak, bilgilenmek amacıyla Üniversite okuyarak, zanaata- sanata yönlendirmiş olsaydık, bugün belki bazı sıkıntıları yaşamıyor olacaktık.
Tüketen bir toplum olduğumuzdan, üretim de olmadığından ülke ekonomisi de büyük bir yara ve darbe olmaktadır. Elbette okumakla olabilecek mesleklerin de olması elzemdir, ancak hep tüketen bireyler olduğumuzdan, her geçen gün kaliteli yaşam için gerekli ihtiyaçlarımızın temininde zorluklar yaşamaktayız.
Mevcut zorluklar, içerisinde, işte böyle hayatımızın sınavlarla sarıp sarmalandığı süreçlerle, hem çocuklarımız, hem de bizler sıkıntı, stres içerisinde boncuk boncuk kan, ter içerisinde kalıyoruz.
O yüzden, hayatımız hep sınavlarla geçiyor. O yüzden, sınavlarda hep sıkıntı, heyecan, gelecek kaygısıyla insanların yüzlerinde ki endişe oluşabiliyor/okunabiliyor.
O yüzden, çocuklarımızla, torunlarımızla, sevdiklerimizle aynı heyecanı yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz.
Anlayacağınız, hayatımız hep sınav, sınav, sınav, imtihan ve tercih!
Peki, tüm bu dünyevi, maddi sınavların yanında, manevi, uhrevi sınavlarımız ne oluyor?
Onlara da aynı derecede ya da ne kadar hassasiyet gösterebiliyor muyuz?
Kerim BAYDAK