Siz Sabırlı Olun, Onlar Cezasını Çekecektir

Abone Ol

Sosyal yaşam içerisinde, laçkalaşmış bir düzende ve girift olan insanî ilişkilerde yaşanılanlar ve yaşatılanlardan dolayı insanlara güven ve itimat gün geçtikçe azalmaktadır. Artık en sevdiklerine, en güvendiklerine, yanı başındaki aynı işi yapanlara ve aynı mesleği icra edenlere olan güvenleri bile sarsılmaktadır. Çevremizde bu insanlardan o kadar çok ki…

Hiç aklına gelmeyecek, tahayyül bile edilemeyecek o kadar çok hadiseyle karşılaşılıyor ki, insan ne tepki vereceğini, nasıl karşılayacağını ve ne cevap vereceğini bir türlü hesaplayamıyor.

Hani bir söz vardır ya!

“Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık!” Aynen öyle çözülmesi zor bir bulmaca gibi, elinde kalem beynini yorar, yıpratır durur, bir türlü istediğin kelimeyi, mevcut yerlere yerleştiremezsin. Bazen münzevi tenhalarda, vicdanınla baş başa kaldığın zaman, düşünür durursun. Depreşir duygulanırsın. Olanların ne kadarın da sorumluluğum vardır diye kafa yorarsın; ama nafile. Düşündükçe mengenenin dişlileri arasında sıkıldıkça, sıkılır hissedersin kendini. Kendine bir iyilik yapıverip; “her şeyden uzaklaş, uzaklara, git gidebilirsen!” dersin ama... “Nereye, kime gideceksin?” diye derinden bir ah çekersin. İlliklerinden bir şeylerin eksildiği hissine kapılırsın ve büyük nedametler kendini gösterir. Hem gitsen, kaçacak olsan bile; gittiğin yerlerde insanlar, iyiler, kötüler, karşılaştığın hadiseler olmayacak mı? Var mı bunun bir garantisi…

Gerisin geri dönersen, tekrar kurtulmaya çalıştığın ortama… Artık duygusallığı bırakıp, gerçeklerle yüz yüze gelmeye… Beklersen zamanla, belki insanlar yaptıklarının farkına varırlar da kendilerine bir çeki düzen verirler diye... Ama nerede!!! Huylu huyundan vaz geçer mi? Her şey bıraktığın gibi yerli yerinde, yani değişen bir şey yok. Bazen uyarmaya ve nasihat vermeye yeltenirsin. Hiç ummadığın söylemlerle karşılaşırsın.

Artık anlarsın ki insanları değiştiremezsin. Bilirsin ki insan denen kimi canavar ruhlu mahlûk; “yedisinde ne ise, yetmişinde de odur!” Olmadı kendini değiştirmeye çabalarsın. Çünkü kendini değiştirirsen, ancak karşısındakini değiştirebilirsin. Artık tüm çaban bunun içindir…

İnancın ve itikadın var ise; “zaten biz bu dünyaya rahat etmek için gönderilmedik” diyerek, üstüne düşen vazifeler olduğunu ve yerine getirmen gerektiği sorumlulukların olduğunu bilirsin. “Nasıl beş parmağın beşi bir değilse, elbette insanlarda bir değildir” diye insanları olağan halleriyle kabullenmeye çalışırsın. Tabi olan yine sona olur. Ezilirsin, horlanırsın, kale alınmazsın, soyutlanırsın birçok şeyden, maddi-manevi birçok sıkıntılar maruz kalırsın. Ekonomik sıkıntılar, ruhi bunalımlar yaşarsın. Stres, depresyon derken, kendini toparlama sürecin bir hayli zor olur.

Nedense insanlar bir türlü haksız olabileceklerini, yanlış yapabileceklerini kabullenmezler. Yaptıkları her işte muhakkak haklı olduklarını düşünürler. Kendince haklı sebepler öne sürerek, masum gösterirler ve tabiri caizse, kaymak üste çıkmaya çalışırlar.

Biz, hâk bildiğimiz doğru yolda ilerleyelim, onlar elbette belâsını bulacaklardır. Bu güne kadar yapılan hiçbir şey, iyi veya kötü söylem, hareket karşılıksız kalmamıştır. Eminim ki bundan böyle herkes yaptığının cezasını veya mükâfatını görecektir.

Yeter ki biz de o sabır, o metanet ve o hoşgörü olsun. Gerisi Allah’ın takdiri...

Sen/siz vicdanen müsterih olun, gerisi elbette ektiklerini biçeceklerdir.

Belki bu dünya da, belki ötelerde…

Her şeye rağmen, yine de biz insanlara olan inancımızı kaybetmeyelim, mütedeyyin olarak tedbiri ve itidali elden bırakmayalım.

Hâk ’tan hayırlısı…

 

Kerim BAYDAK

kbaydak61-artan@hotmail.com