Dört bir yanı akarsularla çevrili olan Adıyaman’da, GAP projesi kapsamında sulu tarıma geçileceği yıllardır söyleniyor…
Dünyanın sayılı barajları arasında yer alan Atatürk Barajı’nın göl havzası, Adıyaman sınırları içerisinde.
Keza il genelinde Kâhta Çayı, Sofraz Çayı, Ziyaret Çayı, Çakal Çayı, Kalburcu Çayı, Besni Akdere Çayı, Keysun Çayı, Birimşe Çayı, Şepker Çayı, Çat Deresi Çayı, Gürlevik Deresi Çayı, Hayla Deresi Çayı, Göksu, Taraksu, Bulam, Abdulharap ve Recep Suları gibi onlarca akarsu varken bir türlü sulu tarıma geçilmiyor.
Uzun zamandan beri sulu tarım projesinin uygulanacağı söyleniyor. Seçilmişler, atanmışlar, bürokratlar, STK temsilcileri, kısacası herkes söylüyor ancak, her nedense bir türlü söylemler eyleme dönüşmüyor.
Hadi diyelim Koçali, Çetintepe ve Gömükan barajlarının maliyeti yüksek olmasından ötürü sürekli öteleniyor. Pekâlâ, hazır Atatürk Barajı’nın göl havzasına kurulması düşünülen Aslanoğlu ile Bebek pompaj istasyonları da mı çok maliyetli?
Uçsuz bucaksız araziler sahipsizlikten ötürü çoraklaşmış, tarıma elverişsiz hale getirilmiş kimsenin ruhu duymuyor.
Arazisinden istediği tarımı elde edemeyen köylüler ırgat olmaya mahkûm edilmiş, kimsenin umurunda değil.
Adıyaman Ziraat Odası Başkanı Kemal Şahin, kameraların karşısına geçiyor, “Susuz tarımdan verimli ürün elde edilmiyor, bu yüzden köyden kente göç yaşanıyor, sulu tarıma bir an önce geçilmezse köyler tamamen boşanır” diye feryad-ı figan ediyor, maalesef kimse tınlamıyor.
Yeri geldiğinde, Mustafa Kemal’in “köylü milletin efendisidir” söylemini herkes dillendiriyor, zira sözün gereğini yapan yok. Maalesef böyle bir toplumda yaşıyoruz biz.
84 yerleşim birimini Atatürk Barajı’na feda eden gariban köylüler, göl havzasına bakarak “ah” çekmekten yoruldu, lakin ne “ah”larını, ne de “vah”larını duyan var.
Çevre illerimize bakıyoruz; Adıyaman kadar su zengini olmamalarına rağmen, bizden çok daha sulu araziye sahipler.
DSİ verilerine göz attığımızda; ilimizde sulanabilir arazi miktarı yüzde 9 iken, çevre illerde bu oran ortalama yüzde 22’lerde…
Tablodan anlaşılan o ki; ya Adıyaman’ın sahibi yok, ya da “altta kalanın canı çıksın” politikası uygulanıyor.
Eğer ilimizin makûs yazgısı değişmez, reva görülen menfi durum devem edecek olursa, ne olur biliyor musunuz?
Sırtına yapıştırılmış olan ırgatlık yaftası; herhalde TSE belgesiyle garantilenmiş olur! Buna hazırlıklı olunmalı.
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ