“Demli Çay Gibi Eylül” diyerek başlıyorum yazıma. Çünkü aylardan eylül olmayabilir ama ben şu anda demli çayımı içiyorum hem de “ Demli Çay Gibi Eylül” başlıklı yazıyı okuyorum. Okuduğum kitap ise; Aydın hocamın, atölyede, yılbaşı hediyesi olarak dağıttığı Melek Koç’ a ait “ Edebiyatın Kıyılarından Aşkın Sularına Hayat”
İlk iki paragrafı yazıyorum:
“İçinde yaşadığımız çevreyi içselleştirdiğimizden olacak etrafımızdaki ayrıntılara dikkat etmeyiz. Oysa ayrıntılar değil midir yaşamımızı güzel kılan? Başımızın üzerindeki masmavi gökyüzü, ötemizde kıpır kıpır deniz, yanı başımızdaki ağaç, kapımızdaki kedi, sıradandır bizim için. Penceremizin önündeki ağacın ismini bile merak etmeyiz. Ağacın lafı mı olur? Kapı komşumuzu bile tanımayız. Meraksız, tepkisiz insanlara dönüştüğümüzden, güzellikleri göremediğimiz gibi, çirkinliklere de tepki vermeyiz. Bir adam sendecilik, bir boş vermişlik sürüp gider yaşamımızda.
Şehrin yoğun gürültüsü içinde kulağımıza çalınan bir kuş sesi, her gün önünden geçtiğimiz bir pencereden bize gülümseyen küpe çiçekleri, sokakta peşimize takılıp bizimle birlikte yürüyen bir sokak köpeğinin gözlerindeki sevgi çağrısı, günlük yaşamımızın içinde farkında olmadığımız ayrıntılar değil midir?”
Yeğenlerimden biri bir gün, şu meşhur sosyal medyada dolaşan duayı paylaştığımda dedi ki:
-Hala sen bu duada kedi köpek adı geçiyor ya, muhakkak onun için bu kadar seviyorsun.
Belki de bu alıntıda da sırf bunlar geçtiği içindir aktarma gereği duymam. Bakalım.
Öyle ya da böyle kitabın ikinci bölümü “ Aşkın Sularına” geldim. Fakat okuma durdu. Yeni yıldan hem aşk dilerken hem de bölümden uzak durmak, içimin ve dışımın bir olmadığını gösteriyor bana. Keşke özellikle köpeklerle olan ilişkim kadar bu konuda da bir gün içim dışım bir olsa. Tabii, daha neler var sırada. Çok aç gözlü görünmemek için en iyisi onlar da bana kalsın. Yeri gelmişken diyorum ki; hepimiz için aşk dolu günler olsun bu yeni yılda.