Tarım, tüm ülkeler için hem stratejik hem de halklarının/nüfuslarının beslenebilmesi için vazgeçilmez bir alan, bir sektördür.
Öyle ki çocukluğumuzda, ilkokul yıllarımızda tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden birisi olduğumuz hafızalarımızda kalmıştı niye ise?
Gelişmiş tüm toplumları incelediğimizde önce tarım, ardından sanayi, sonra sanayi ötesi, endüstri 4-0, bilişim ve nihayet uzay çağı şeklinde algoritmanın olduğunu görmekteyiz.
Cumhuriyetle birlikte hem tarımı hem sanayi çalışmalarını birlikte götürdük ülke olarak. Ne yazık ki ne tarımda ne de sanayide gelişmiş ülkeler seviyesine gelebildik. Bunun şüphesiz çok nedeni vardır. Ancak bu ülkedeki iklim, toprak yapısı ve insan gücü inanın birçok ülkede yok.
20 sene önce Hollanda’da gördüğüm manzara şu idi. Toprak deniz seviyesinin altında. Bizimki gibi verimli de değil üstelik. Nüfusuna baktığımızda bizim iki büyük şehir kadar, yüzölçümü de Konya kadar. Bu ülke Dünya’ya et, süt ve tarım ürünlerini satarak milyarlarca dolar döviz kazanıyor.
En gelişmiş ülkeler dahi çiftçisine tarımsal destekleri alabildiğine veriyor. Biz de veriyoruz ama yetmiyor, hem de hiç yetmiyor. Çünkü girdi maliyetleriniz yüksek, enflasyon yüksek, paranızın değeri yok, çiftçi de ekip biçmekten kaçınıyor.
Adıyaman’ımıza gelince: Tarımı ayağa kaldırmadan bu ilin diğer sorunlarını çözemeyiz. Mevcut arazilerin sadece üçte biri sulanabiliyor. Toprağı su ile buluşturmadan, sulu tarım yapmadan diğer sorunlara geçemeyiz. Yapımı devam eden barajlarımızın bugünkü ödeneklerle bitmesini beklersek 2037 yılına kadar beklemek zorunda kalacağız.
Ne mi yapmalıyız? Her işi bırakıp yatırımcı kuruluşların barajlarımıza ayırdığı bütçeyi zorlayıp inşaatları çabucak bitirmek zorundayız aksi halde Adıyaman gelişmişlik endekslerindeki 66. sırasını hızla yukarı çekecektir.
Kim yapacak? Son altı seçimde iktidara en büyük desteği veren halkımızı parlamentoda temsil eden etkili ve de yetkili temsilcilerimiz yapacak elbette.
Dr. Adnan AĞIR Ph.D