TARIM YERLİ TOHUM VE GERÇEKLER

Abone Ol

24-27 Aralık 2019 tarihleri arasında Antalya’da milli ve yerli tohumculukta sürdürülebilir stratejiler konulu çalışta ya tohum üreticisi olarak ben de katıldım. Prf. Dr. Süleyman Soylu, prf. Dr. Sait Gezgin, tarım bakanlığından Dr. Metin Türker, milletvekilleri, ziraat odaları ve çiftçilerden oluşan geniş katılımlı bir toplantı oldu.

Konuşmacılar konuya hakim ve bilgi paylaşımında mahir olduklarından çok faydalı bir toplantı oldu.

Çıkan sonuçları şöyle özetleyebiliriz: Türkiye’de 2.292.380 işletme sayısı var. Ortalama işletme büyüklüğü 6.8 dönüm olarak görülüyor. Yıllar içerisinde hem işletme sayısı hem de işletme büyüklüğü her geçen yıl küçülüyor. Bu nedenle verimi artırmak için hızlı bir şekilde arazi toplulaştırılması gerçeği ortaya çıkıyor. Parsel büyüklüğü artırılmalı, miras kanunu ile bölünme önlenmelidir.

Ülkemizde yılda 100.000 dekar arazi amaç dışı kullanım ile tarım dışına çıkıyor. 5403 sayılı kanun ile oluşturulan toprak koruma kurulları buna engel olamıyor. Örneğin Samsun Tekeköy’de 1990 yılından itibaren son 27 yıl içinde tarım arazilerinde %10 orman alanlarında %6 oranında azalma olmuş.

Tarım arazilerimizin %50 den fazlası şiddetli ve çok şiddetli erozyona maruz kalmaktadır.330 bin hektar (%1,5) alan rüzgâr erozyonu etkisinde. 248.6 milyon ton toprak (1 milyon dekar arazi) her yıl tarım yapılan alanlarda su erozyonu ile taşınmaktadır.(ÇEM raporu 2019) Tarım arazilerimizin çoğunda toprak derinliği sığdır. Bu da verimliliği olumsuz etkilemektedir. Topraklarımızın %14.5 çok fazla kireçli, %20.1 fazla kireçli, %23 orta kireçli, %20.2 kireçlidir.

80 ülkeye tohum ihracı yapıyoruz. Yeterli mi? Değil. Asıl önemli olan ülkemizde son 15 yılda tarım ürünleri ithalatında büyük bir artış olduğu gerçeğidir. Çiftçimizi desteklemiyoruz aksine olumsuz tarım politikaları ile köstek oluyoruz. Tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri iken günümüzde 125 ülkeden 135 gıda maddesi ithal eden bir ülke durumuna düştük. Oysa bizim ithalata değil üretimi teşvike ve ihracata ihtiyacımız var. Yapılan her ithalat yabancı ülkelerin çiftçilerine destektir. Türk çiftçisi üvey evlat muamelesinden büyük zarar görüyor. Ve tabi ki bu aslında ülkenin zararı demektir. Üretimi teşvik edeceğimize devamlı ithalat ile kendi çiftçimizi baltalıyoruz. Aralık 2019 yılında çıkan bir kararname ile T.M.O ya 2 milyon ton buğday ithalatı izni verildi. Ocak 2020 yılında alınan bir karar ile de Suriye’den arpa ve buğday ithalatına başlayacağız. Savaş halinde, bölünmüş bir ülkeden hububat ithal etmek komikliğin ötesinde Türk tarımına ihanettir, Türk çiftçisi ile dalga geçmektir. Daha önce de yine Suriye’den soğan ve patates ithal ettik Türk çiftçisini de terörist ilan ettik. En büyük buğday ithalatını Rusya’dan yapıyoruz. Zira buğday üretimimiz her geçen yıl azalıyor. Girdi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle çiftçi üretimden kaçıyor. Ekilebilir tarım alanları amaç dışı kullanımdan olayı her yıl azalıyor.

Aslında çalıştayda gördüğüm kadarıyla bu sorunlar bilimsel olarak irdeleniyor ve yetkililer tarafından biliniyor buna rağmen bu inadı izah etmek zor.

Çalıştay da bir dikkatimi çeken şey de, tarım bakanlığı yetkilisi ve AKP milletvekili konuşmalarında özellikle tarıma katkılarından dolayı hanımefendiye! Takdir ve teşekkürlerini sunmalarıydı. Bakış bu olunca sonuçta bu oluyor. Olan ülkeye oluyor.

ASIM ÖCAL

13.1.2020