Bir hikaye ile başlayalım ki söze, belki sığınacak liman ya da sırtımı sıvazlayacak el çıkar sözün sonunda.
“Bir gün bir akrep bir dereden karşıya geçmek için orada gördüğü kurbağadan yardım ister. Kurbağa sorar: “ Ya beni sokarsan?”Akrep der ki: “ Ama o zaman ikimiz birden suya batar boğuluruz. Hiç yapar mıyım?”Suyun ortasına geldiklerinde akrep kurbağayı sokup bütün zehrini ona boşaltır. Ölmeden önce kurbağa sorar: “ Hani beni sokmayacaktın. Yaptığını gördün mü,şimdi ikimiz de öleceğiz.”Akrep, “ Ne yapalım huyum böyle.” Der.
Ben de tatlıyla olan ilişkime zaman zaman değinmişimdir yazılarımda. Demek ki, değinmeye devam etmem gerekiyor. Çünkü bu konuda çok acı çekiyorum ve huy canın altındaymış diyorum.
Ağız tatlığı diyoruz ya,o söz bana o kadar yabancı ki…Bir gün yakınlarımdan biri, yumulduğum pişmaniyenin üzerindeyken demişti ki; “ Sen de artık tattım bıraktım “ı öğrensen iyi olur. Gözlerim iri iri açılmıştı. Hem bu sözü ilk duyuyordum(utanmıştım)hem de bunu bana nasıl söyler(kızmıştım) şeklinde içsel çatışma yaşamıştım.
Bir dönemde tatlı şeyler hiç yemedim. Bu sefer de hiç unutmam, bir sosyal etkinlikte bu direncimden rahatsız olan bir arkadaş, zayıf bir anımda tatlı bir kurabiyeyi tıkıvermişti ağzıma. Yine gözlerim iri iri açılmıştı. Hem şaşkınlıktan( suçluluk ve utanç yaşamıştım)hem bunu bana nasıl yapar(kızmıştım)şeklinde çatışma yaşamıştım.
Geldi geçti.Bugün oğlumun ölümüyle başlayan süreçte bend açıldı ve ben durduramıyorum.Son yaşadığım iki örnekte, iş daha da trajikti.
Kemeraltı’nda ünlü kazandibicide, aynı masada oturduğumuz delikanlı kaymaklı peynir tatlısı yiyordu.İki parçanın, yarım parçasını bıraktı. Hem de üzerinde kaymağıyla.”Hayret ediyorum böyle tatlısını bitirmeden bırakanlara. “ dedim.Güldü. “ Şimdi sizi rahatsız edeceğim. “ dedi ve kalktım. Kürdan gibi bedenini sıyırdı geçti yanımdan. Yemeyenler belli oluyor dedim içimden.O gitti. Tabağı masamda.Tatlımı bitirinceye kadar çatalım gitti gitti geldi o yarım kaymaklı peynir tatlısına.Cesaret edemedim çatalımı saplamaya. Çok kızdım kendime.
Karşıyaka’da da olmuştu aynı şey. Pastasını yarım bırakıp giden gençkızın arkasından bakakalmıştım. Garsona bana verir misin, dememek için kendimi zor tutmuştum yine.Otururken o pastadan istemiştim,bitti demişlerdi.Ben de bu isteğimi arsızlığıma kılıf olarak kullanabilirdim. Ne pis boğazım değil mi?Teşhis tedavinin yarısıdır, derler ya. İnşallah.