Yürüyüş yolu benim için çok zengin. Sırf orada karşılaştığım insanları gözlemlesem yazılarım için ömür boyu malzeme çıkar. Abartmıyorum inanın. Biz toplumsal olarak bu konuda oldukça yol aldık. Tek tük insanla uzaylı gibi yürüyüş yaptığımı bilirim ben, üstelik öyle parkur filan yokken.
Tabii, insanların yanı sıra onların dışında veya onlarla birlikte hayvanlar ve bitkiler ile de malzemeyi çoğaltmak mümkün. Anlayacağınız malzeme çok. Ne duruyorsun, helva yapsana, diyesim geldi birden. Çok mu basit kaçtı? Öyleyse şimdi telefonda konuştuğum arkadaşımın önerisini sizinle paylaşayım. Yazmakla ilgili önümüze koyduğumuz mazeretlerle ilgili Adalet Ağaoğlu’ nun “ Hadi Gidelim “adlı öykü kitabını önerdi. Okuyacağım. İsterseniz siz de okuyun bununla ilgili sorununuz varsa.
Gelelim adını bilmediğim, “ tekerlekli yürüteçteki kadın” diye adlandırdığım yaşlı kadına. Adı benim için o kadar önemli olmadı. Yaşama sıkı sıkı sarılıyor oluşu bana iyi geliyor. Çok temiz ve şık giyiniyor. Maskelerini bile kendi dikiyor, renklerine, kumaşlarına ve şekillerine bakılırsa oldukça yaratıcı. Hele bugün yürütecine astığı civciv sarısı, boncuklu el çantası karşısında ilgisiz kalamadım. Çok beğendiğimi dile getirdim. Hemen vermek istedi. Engelledim. Fakat o anda söylediği söz, beni üzdü. “Genç bir kızınız varsa veririsiniz.” dedi. Çok tanıdık geldi bu sözün altındaki anlam bana. Ben de bazı şeyleri yaşımla ilgili takıntılarım yüzünden yapmakta zorlanıyorum.
Yaptıklarımız var, yapamadıklarımız var. Fakat o kadın belki bana söylediğini unutup her karşılaşmamızda ”Biliyor musun ben Alpkent’ten geliyorum buraya.” derken ki kendine duyduğu saygının umarım farkındadır. Bahsettiği yer o kadar uzak ki ben normal halimle bile o yolu her gün göze alamam. Bu konuda kendisine saygım sonsuz. Yaşama asılmak diye ben buna derim. Daim olsun. Umut olsun. Hayırlara vesile olsun.