Ah aşk; nasıl da insanı kendinden alıyor, nasıl da aklı baştan terk-i diyar ettiriyorsun. Nasıl da içinde bitmek tükenmek bilmeyen bir kelebek kanadıyla dolaştırıveriyorsun..
Düşünmek eylemi artık yerini sadece ve sadece eyleme bırakırken, nasıl da insanı yaptıklarından sorumlu olmayan bir hale getirebiliyorsun. Heyecandan eller titrerken, kalpte uçuşan kelebeklere bile söz geçiremiyorsun. Mantık gidiyor da, ardından bir el bile sallayamıyorsun. Sevgi değil bu, olsa olsa aşktır diyorsun. Kara sevdaya tutulmadan kurtulursan bir de kendini şanslı ilan ediyorsun..
Peki ya aşk terk ettiğinde. Senin duyguların hala dururken, aşk seni terk ettiğinde.. Bir isyan şarkısı gelip oturuveriyor diline ve bir o kadar ağırı da yüreğinin tam içine.. Bitmez sandıklarının bittiğine, gitmez sandıklarının gittiğine şahitlik ederken, elinde kalan sıfırın eksiye düşmesini izliyorsun da, gözyaşı akıtmaktan başka bir şey yapamıyorsun..
Terk-i aşk olunca; bedenen hayatta oluyorsun da; ruhen yaşadığını bile anlamıyorsun. Yemek, içmek bir yana, sen ruhunu bile besleyemezken, hayat hala devam ediyor ve sen bunu bile anlayacak kadar kendinde olamıyorsun..
Her şey başladığı gibi bitmiyor ve her aşkın bir sonu olduğunu bazen ağlaya ağlaya, bazen kafanı duvarlara vura vura öğreniyorsun. İşte biz buna tecrübe diyoruz ve yenilen kazıkların bileşkesiyle aklımızın bir köşesine yazıyoruz..
Her sonun bir başlangıcı olduğunu ise ne denirse densin idrak edemiyoruz.. Bitip giden, tükenip yiten her şeye bir küfür sallıyoruz. Yaşama devam ediyoruz, ediyoruz evet ama bize kalan yıkıntıları da koyacak yer bulamıyoruz..
Tüm terk-i aşk olan yüreklere acımayı bırakalım hep birlikte ve elele olduğumuzu varsayalım hadi bu kez de.. Bakmayalım bu sefer ne gökyüzüne, ne aynaya, ne kendi benliğimize.. Sadece yüreğimizi dinleyelim beraberce. Kim bilir belki de yüreğimize dokunmuşuzdur hissettirmeden kendimize..
Hoşça, dostça, aşkla kalın...
Sevgiyle..
Emine ÖZEL SUMMAK