Yahudi inkârcıdır. Allah’a eş koşmuştur; Hz. Uzeyr’i Allah’ın oğlu olarak tasavvur etmiş, hahamlarını tanrılaştırmıştır. Talmud’da hahamlardan “Yaşayan Allah” diye söz edilmekte; hatta “Allah’tan daha büyük” ifadesine yer verilmektedir. Yahudi yalancıdır; dinî emirleri, ilahî ayetleri, Tevrat’ın emirlerini bildiği halde yalanlamış, hatta Allah’a da yalan isnat etmiştir. Hiçbir zaman ulaşamayacağı bir üstünlük duygusuna sahiptir. Bunun sonucu olarak Allah’a, peygamberlere ve diğer insanlara karşı büyüklük taslayarak aşırı gitmiştir. “Allah fakir, biz zenginiz”, “biz, Allah’ın oğulları ve gözdeleriyiz” iddiasında bulunmuştur. [1]
Cinayet İsrailoğullarının vazgeçilmez karakteridir; peygamberlerini bile öldürmüşerdir. Hak’tan yüz çevirdikleri için dönektirler, ikiyüzlüdürler. Anlaşmalarına sadık değildirler, haindirler. Kin ve düşmanlık peşindedirler. Bozguncu, isyankâr ve zalimdirler. Aşağılık duygusu ve korku, ruhlarına işlemiştir. Kıskançtırlar. Katı yüreklidirlr. Cahildirler; doğru ile yanlışı birbirinden ayırma yeteneğini yitirmişlerdir. Doğruyu gizleme ve sözü değiştirme huyları vardır. Bütün bu olumsuz karakteristik özelliklerinden ötürü, özellikle de inkârcı tabiatları gereği Allah’ın, peygamberlerin ve diğer insanların gazabına, lânetine uğramışlardır.[2]
Dünyanın en ırkçı kavmi Yahudilerdir. Yahudi Ben Rubi’ye göre Yahudiler, “hürmete lâyık olan her şeyi bozmak ve yıkmak, böylece dünya milletlerinden intikam almak peşindedirler.”[3]
Yahudilik kendi ırklarının üstünlüğüne ve diğer ırklar üzerindeki emellerine vurgu yapar. Yahudi teolojisi İsrailoğullarını seçilmiş ırk olarak görür. Bu seçilmişlik fikri Yahudilerce Tanrısal bir vahiy olarak kabul edilir. Bu nedenle dünyanın en ırkçı kavmi Yahudilerdir. Yahudilere göre “Tanrı sadece Yahudilerin tanrısıdır ve sadece Yahudiler üstün ırk olarak Tanrı’nın kullarıdır. Diğer insanlar Yahudilerin köleleridir ve Yahudilere hizmet etmek için yaratılmışlardır.”
Hz. Süleyman’ın vefatından sonra İsrail oğulları kendilerine gönderilen İlyas, Elyesa’, Yeremya, Ezehyel, Zekeriya ve Yahya gibi peygamberlerin çoğunu eğer kendi boylarından değilse, siyasi iktidarlarını kaybetmemek için onları öldürmüşlerdir.[4]
Yahudilerin yüzyıllarca yabancı hâkimiyeti altında alabildiğine ezilmiş, horlanmış ve aşağılanmış olmaları büyük ölçüde kendi isyankâr, uyumsuz, bozguncu ve entrikacı karakterleri nedeniyledir. Gerek Mısır gerek Babil, Yunan, Roma ve hatta İslâm hâkimiyeti dönemlerinde hep düşmanla işbirliği yaparak yaşadıkları ülkeyi çökertmeye çalışmışlar, ama her seferinde başarısızlığa uğramışlardır. İslâm’ın hoşgörüye dayalı yönetiminde bile eski alışkanlıkla çevirdikleri entrika ve düşmanlıklardan ötürü Hicaz’dan sürülmüşlerdir.
Ortaçağ boyunca İngiltere, Fransa, İtalya ve Almanya gibi Batı ülkeleri Yahudi sürgünlerine sahne olmuştur. 1492 yılı, Endülüs İslâm Devleti’nin çöküşünün ardından Hıristiyan zulmü ve soykırımına uğrayan İspanya Yahudileri’nin yeryüzüne dağılması şeklinde yeni bir sürgün döneminin başlangıcıdır. Hiçbir ülkenin kabul etmek istemediği bu topluluk, nihayet Osmanlı hoşgörüsüyle önce Selânik’te, sonra da yurdun diğer bölgelerinde yerleştirilmek suretiyle Osmanlı ülkesinde yaşama şansı bulmuştur.[5]
Yahudiler, uzun tarihleri boyunca siyasî güç ve bağımsızlıklarını elde edemedikleri ve sürekli baskı altında yaşadıkları için, mesailerini fikrî ve iktisadî alanlara yöneltmiş; bin bir entrika ve hile ile büyük bir ekonomik güce ulaşmış, sonra bu yolla dünyadaki siyasî güç dengelerini bozmaya çalışmışlardır. Böylece diğer milletlerin nefretini kazanmışlar; bu nefret onların daha çok hor görülmelerine neden olmuş, ama kendileri de karşı nefret ve ihtirasla ve üstün ırk idealiyle ayakta kalmayı başarmışlardır. Avrupa’da XIX. yüzyılın sonlarında ileri boyutlara varan Yahudi düşmanlığı (antisemitizm), büyük ölçüde Politik Siyonizm’in gelişmesine neden olmuş; Teodor Herzl’in çalışmalarıyla güçlenen bu akım, İngiltere’nin fiilî desteği ve diğer Batılı devletlerin de arzusuyla Filistin’de bir İsrail Devleti’nin kuruluşunu hazırlamıştır. (1948)[6]
Günümüzde de en ırkçı devlet politikası, korsan olarak Filistin topraklarını işgal eden sözde İsrail devleti tarafından uygulanmaktadır. Entegrizm[7] politikaları ve kavmiyetçi bir din anlayışıyla “Arz-ı Mevud” (vadedilmiş topraklar) dedikleri Nil’den Fırat’a (Mısır’dan Mezopotamya’ya) kadar olan toprakların Tanrı tarafından kendilerine vaat edildiğine inanan Yahudiler, bu emellerine ulaşmak için her türlü ahlaksızca yayılmayı ve bunun için katliam yapmayı, Filistinlileri acımasızca öldürerek evlerini yıkıp yerleşmeyi kendilerine Tanrı tarafından verilmiş bir hak gibi görmektedirler.
(Haritalarda görüldüğü üzere koyu renk 1946-2017 tarihleri arasında Filistinlilerin yaşadığı toprakları, açık renkli yerler ise İsrail Terör devletinin zamanla işgal ettiğ yerleri göstermektedir.)
[1] Süleyman Sayar, a.g.e.
[2] Süleyman Sayar, a.g.e.
[3] Mehmet Vedat Onat, Yakın Tarihimizde Masonluk Üzerine Bir Derleme, İstanbul 1971, s. 27-33.
[4] M. İslamoğlu, Yahudileşme Temayülü, Denge Yayınları, İstanbul 2006, S. 69.
[5] Süleyman Sayar, a.g.e.
[6] Süleyman Sayar, a.g.e.
[7] Entegrizm: Dini veya siyasi bir inancı tarihin bir önceki döneminde sahip olduğu kültür yapısı veya müesseseleriyle özdeşleştirmek, böylece mutlak bir doğruya malik olduğuna inanmak ve onun kabullenilmesini dayatmak. Roger Garaudi, Entegrizm, s.9 Kaynak: Entegrizm - Vahdettin Işık Haksöz Haber, 1993 Şubat