Suriyeli dilencileri Adıyaman caddelerinde ve ışıklı kavşaklarda görmek alışılagelmiş günlük manzaralardan biri oldu. Dün de ofise bir dilenci geldi. 25 yaşlarında genç. Eli ayağı sağlam, 1.70 boylarında. Allah’a şükür bedensel veya ruhsal bir engelliliği yok. Beşer Esed veya IŞİD terör örgütleriyle savaşabilecek güçte. Elindeki kâğıdı karşıdakinin rahatça okuyabileceği biçimde dik tutarak gösteriyor. Düzgün bir Türkçe ile bilgisayarda itinayla ortalanarak tamamı büyük harfle yazılmış A4 boyutundaki kâğıtta şunlar yazılı: “Bu adam Suriyeli sığınmacı. Eşi Balıklıgöl Devlet Hastanesinde yatıyor. Sizden yardım istiyor.”
30–40 metre arkasında Suriyeli olduğunu tahmin ettiğim 20 yaşlarındaki başka bir genç de “zula”da beklemede… Onun da elinde bir tomar A4 kâğıt… 25 yaşındaki genç ofisten ayrılırken diğeri ile yan yana geliyor, konuşarak uzaklaşıyorlar. Bu manzara karşısında Şanlıurfa’da organize olup Adıyaman’a ve belki diğer komşu illere de dağıldıklarını düşündüm. Şimdiye kadar “sözlü dilenciler” vardı. Şimdi de “yazılı dilenciler”
Bu sığınmacılar, Şanlıurfa’da da olsa, Adıyaman’da da olsa hepsi ev sahibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin misafirleri… Peki ev sahibi, karnını doyuramadığı veya bir yerden sonra doyuramayacağını anladığı misafiri evine alır mı? Evinde bırakır mı? Hele hele dilendirir mi? Dilenmesine izin verilmediği halde dilenmekte ısrar ederse o evin ve sahibinin veya yöneticilerinin imajını, güvenirliliğini sarsacağından son çare olarak kapı dışarı edilmez mi?
Bizim devlet olarak aldığımız böyle bir tedbir var mı? Yok. Polis ve belediye zabıtalarının bir yerden sonra eli kolu bağlanıyor, bir şey yapamıyor? Kabahatler Kanununa göre idari para cezası kesse kim, nasıl ödeyecek? Bu kez de bu cezayı ödemek için mi dilenecekler?
Gecesini gündüzüne katan, hafta sonlarını bile 3’ncü büyük ilçemiz Suriyelikent(!) dâhil tüm ilçe ve köy ziyaretlerine ayırarak deyim yerindeyse Adıyaman’da ayağını basmadık yer bırakmama gayretiyle adeta “atom karınca” gibi çalışan Valimiz Mahmut Demirtaş’ın ilimize geldiğinde kucağında bulduğu Suriyeliler Kampını ülkede örnek bir kamp haline getirmesi sorunun çözümüne yeter mi?
Ya kamp dışında yaşayanlar? İşte hırsızlık, gasp, fuhuş ve çok eşli evlilik gibi suçlar için asıl potansiyel tehlike bunlar Sayın Bakan’ım…
Artık “ay bacayı aşmış.” Sorun il yöneticilerinin sorunu olmaktan çıkmış, hükümetimizin sorunu olmuş Sayın Bakan’ım! Makamının adında “sosyal” kelimesi olan bakan olarak öncelikle sizin acilen bir çözüm bulmanız, bunların karınlarını doyuramıyorsanız verdiğinizle yetinmeyen, yetinmek istemeyen var ise çocuk, yaşlı, engelli ve bayanlar dışındaki ev reislerini sınır dışı etmeniz veya toplumsal işlerde çalıştırıp üretime katkı vermelerini sağlamanız gerekir. Veya 2 milyona ulaşan sığınmacılar ekonomik gücümüzü aşmış ise ayıbı yok, Birleşmiş Milletlerden yardım ve destek istemeniz gerekir. Sevinciniz sevincimiz, üzüntümüzün de sizin üzüntünüz olması gerekir.
Büyük’ler sığınmacısını dilendirmez veya dilenmesine göz yummaz!
Ülkemize yakışmıyor bu manzaralar, Sayın Ayşenur İslam Bakan’ım…