Kimse yaşlanmak istemez, istemiyor. Yaşlanamamak adına mevcut her şeyden faydalanılıyor. İlaçlar, otlar, merhemler, hareketler, ameliyatlar, daha neler neler…

İnsan yaşıyorsa eğer, yaşamaya devam ediyorsa, yaşlanması kaçınılmazdır. Yaşlanmak nakış işlemesine benzer. Her şey zamanında güzeldir. Her yaşın kendine göre güzelliği ve özelliği var. Nedense hiçbir genç yaşlanmak istemez, bunun için her şey yapmaya çalışır; ancak nafile!. Gençlik penceresinden bakıldığında, görünen çok uzun, sonsuz derecede uzun bir yolculuktur.

Yaşlılar tarafından bakıldığında ise, çok kısa bir geçmiştir. Her şey daha olmuş gibi taze ve yakın gibi görünse de; aslında olan bitenin ayırt edilmesi zor olan bir süreçtir. Ne olayları, olanları, ne de dolu dolu geçmiş yılları tanımanız zorlaşır, deniliyor.

Hangi yaşlıya rastlarsanız rastlayın, soracak olsanız olun; hiç kimse geldiği yerden, zamandan, yaşadıklarından, gördüklerinden, şahit olduklarından memnun değildir ya da kendi istediği şekilde değildir. Hep erken doğduğunu, dünyaya erken geldiğini söyleyen de olur.

Dünya nüfusu her geçen hızla yaşlanmaktadır.  Hal böyle olunca, yaşlıların bakımları gençler tarafından yapılmamaktadır. Dünyada ve Türkiye’de gün geçtikçe yaşlı nüfus artmakta ve bununla ilgili olarak yapılan düzenlemeler, bazı noktalarda yetersiz kalmaktadır.

Dolayısıyla tüm dünyada Huzurevleri hızla artmakta hatta gençler arasında yaşamaktan soyutlanan yaşlılar için artan ihtiyacı karşılayamamaktadır.

Yaşlılığın kaçınılmaz bir süreç olduğunu unutan gençlerimiz, bu sürecin içerisinde zamanla kendilerinin de olabileceğini unutarak, yaşlılarını Huzurevlerine götürmekte ya da yaşadıkları ikametlerinde yalnızlığa terk etmektedirler.

Yaşlılığın doğal özelliklerinden olan beslenme, tuvalet, giyinme, banyo… gibi gereksinimleri nedeniyle desteğe ihtiyaç duymaktadırlar.

Yaşamın kalitesini arttırmaya yönelik ihtiyaçlarından yoksun bırakılan yaşlılar, ilerleyen zamanda,  fiziken yıpranmaları yanında psikolojik olarak da yıpranmaktadırlar. Ölümü her an ensesinde hisseden yaşlılar, çocuklarının kendisiyle ilgilenmelerini, desteklemelerini ister. Doğmalarına vesile olan, doğumdan gençliğine kadar bakıp, büyüttüğü çocuklarının desteğinden yoksun olduğunu görünce; hayal kırıklığı yaşar, nedametler duyar, bir an önce ölmek ister.

Hastalıklar pençesine düşen yaşlılar, çocuklarının saygı, hürmette bulunmayıp, katkı ve desteğini çekince; toplumdan soyutlanarak, yalnız, savunmasız, sıkıntı, dört duvar arasında perişan, fukara bir vaziyette yaşarlar. Torunları, yaşlı sevgisinden ve şefkatinden mahrum bırakılmaları yetmezmiş gibi; torunların ve gençlerin de dedelerine, ninelerine olan saygısından, hürmetinden, sıcaklığından mahrum bırakılmaktadır.

İnanç boyutunda dini duygulardan yoksun bırakıldı çocuklar. Kendilerinin yaptıkları yetmezmiş gibi, bir de çocukların, hayvanlara verdikleri değerinin bir kısmını dahi yaşlılara vermesini engellediler.

Bizler böyle bir millet değildik. Bizler yaşlılarımızı hesaba almayacak, kendi haline bırakacak bir millet değildik. Ne oldu da bu hale geldik?

Ne oldu da yaşlanacağımızı bildiğimiz halde, yaşlılarımız kendi hallerine bıraktık?

Yaşlılarını terk eden, söven, kavga eden olmadık sözler sarf eden, Huzurevlerine vererek bir daha yanlarına uğramayan, torunlarından mahrum bırakanlar bir gün gelecek kendileri de bunları yaşayacaklar, bu tabloda yer alacaklardır.

Bizler yaşlılarımızı bunları reva görürken; çocuklarımızın, “Baba, anne, ben de mi sizin anne-babalarınıza yaptığını size yapacağım?” sorularına muhatap kalarak, nasıl cevap vereceğiz hiç düşündünüz mü?

Yaşlılarımıza bakmak, yanı ortamda çocuklarımız büyütmek, yaşlılara sevginin, saygının, hürmetin ne olduğunu anlatmak gerekir. Yaşları ne olursa olsun, onların duygu düşüncelerini, hayata bakış açılarını, hayallerini daima diri ve zinde tutmamız gerekir. Hayalleri ve yaşama sevici devam eden yaşlılarımızın bilgi, birikim ve tecrübelerinden biz ve çocuklarımızı faydalandıralım. Yaşları artmış olsa da muhakeme yeteneklerinin geliştiğini, büyüdüğünü, zihinsel, fiziksel ve psikolojik olarak çok az kayba uğradığı görülecektir.

Unutmayın ki Allah (cc) hayırlı ve uzun bir ömür verdiği sürece, bizler de elbette yaşlanacağız. Aynı olaylarla, olanlarla bizler de karşılaşacağız. Lütfen, yaşlılarımıza bakalım.

Şunu da söylemeden geçmeyeceğim. Eden elbette karşılığını bulacaktır.  İyi ya da kötü hiç fark etmez.

Kerim Baydak

[email protected]