Yeniden anne olsaydım, bugüne kadar yapmış olduklarımın hiçbirini yapmazdım. Tabii, o zaman ben, ben olmazdım. Peki, o zaman nedir bunca sorgulama? Ne yaman bir paradokstur, Ya Rabbim!
Tıpkı ölümden korkmak gibi. Fakat ölümün olduğu yerde benim olmadığım gibi. Daha nice sorgulamalar beraberinde beynime uçuşuyor. İşin içinden çıkmak mümkün değil. En azından benim için öyle.
Yalnızca bugün için; elim, kolum, göğsüm dolu dolu olsun istiyorum. Yumuşacık bir beden, kendini güvenle benim dokunuşlarıma bıraksın istiyorum. Dişlerimi sıka sıka onu incitmemek adına yoğurayım istiyorum. Gülen gözleri, minik minik kahkahaları gönlüme dolsun istiyorum. Yalnızca ben ve o, bir olalım içimdeki boşluk dolsun diliyorum.
Oğlum bugün bana geçmişten bir mektup yazsaydı, neler söylerdi kabataslak sıralamak geldi içimden. En başta isyan edercesine şöyle derdi mektubun bir yerinde:
“ Yeter artık bıktım şu her tarafa yazıp yazıp bıraktığın, yapıştırdığın notlardan; iki de bir tehditle ya da rüşvetle oturtup dinlettiğin kitap pasajlarından. Ben kitap çocuğu olmak istemiyorum. Ben kanlı canlı anne gibi anne istiyorum. Yani anneannem gibi. Her istediğimi yapan, okuldan eve döndüğümde hep bana kapıyı açan, bana sıcacık evini, gönlünü sunan anneannem gibi olmanı isterdim. Onunla senin uykudan bağırıp çağırıp kalkmaman için, yaptığımız gibi ufak suç ortaklıkları yapabileceğim, biraz esnek olan bir anne isterdim. Bana uyguladığın her türlü şiddeti de unutmak isterdim.”
Evet, canımı acıttı. Neyse, bir başka yerinde ise şöyle derdi muhakkak:
“ Anne ben ne kadar akıllı bir karar verdim değil mi? Siz babamla boşanırken ben senin yanında kalmayı seçtim. Şimdi bütün ihtiyaçlarımı karşılayacağına dair sana sonsuz güvenim var. Ayrıca babam da beni seyrek gördüğü için çok özleyecek ve böylece her istediğim oyuncağı alacak.”
Evet, güvenilmek hoş. Bir gün ister istemez yarı yolda bırakılacağından habersiz. Çünkü her yaşam kendi içinde tek başına bir yolculuk. Yolun açık olsun, canım oğlum!
Halil Cibran’ ın ERMİŞ şiirinden bir alıntıyı yazıyorum öncelikle kendime anımsatmak adına. Sonra da belki anımsamaya ihtiyacı olanlar adına.
“ Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler.
Onlar kendini özleyen Hayat’ın oğulları ve kızlarıdır.
Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler.
Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler.
Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla.
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.
Onların vücutlarını çatabilirsiniz ama canlarını asla.
Çünkü onların canları geleceğin sarayında oturur
Ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz
Ama onları kendinize benzetmeye kalkışmayın hiç.
Çünkü Hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.