Yuh olsun hepinize, yuh olsun!

Abone Ol

 

Yaklaşık 17 saat boyunca aç ve susuz kalarak oruç tutmak, görünüşte pek kolay bir ibadet şekli değil. Ancak, işin içinde “Allah rızası” olunca zorlukların kolaya çevrilmesi de zor değil.
Peki gerçekten böyle mi?
Orucun faydaları sayılırken, toplumsal yönleri de ihmal edilmez.
Bunlardan birisi, hiç kuşkusuz açların halinden anlamaktır.
Ama sadece anlamak değil, anlamlandırmaktır da…
Genellikle ikincisini dikkate almayıp, birincisiyle yetinen bir millet olduğumuz anlaşılıyor.
Oruç tutuyoruz, akşama kadar aç kalıyoruz.
Üstelik hava çok sıcak…
40 dereceyi aşan sıcaklıkta suya hasret kalıyoruz.
Adeta insanın içi bir alev haline geliyor. İftarda içtiğin su ise kor haline gelen ateşin üzerine serpilen su gibi “cos” diye ses çıkarmadığı kalıyor.
Ve böylelikle biz de açların halini anlıyoruz.
Susuzluk çeken, bir damla suya hasret kalanların neler çektiğini yaşayarak öğreniyoruz.
Ama hepsi o…
Buna bir anlam kazandırmak da gerekir.
Asıl mesele de zaten o anlamı kavramak ve uygulamaktır.
Hiç yok demiyorum elbet, gördüklerim, duyduklarım, şahit olduklarım, yaşadıklarım var.
Nedense bu azınlıkta kalıyor.
İftar sofralarımız, açlık çekenlerin hayallerini süslemekten bile çok uzak.
Beş yıldızlı iftar sofralarında konuklarımızı ağırlıyoruz. (Bu gidişle beş yıldıza yeni yıldızlar da ekleyeceğiz.)
Adeta bu sofralar güç gösterisine dönüşüyor.
Ne kadar lüks, o kadar zengin.
Ne kadar kalabalık, o kadar güçlü…
Üstelik iftara davet edenlerle katılımcılar hep aynı.
Katılımcıların neredeyse tamamı da, iftar verenin siyasi malzemesi olmaktan hiç gocunmuyor.
Bugün bir siyasinin iftarına katılanlar, yarın iftar verenler arasındandır.
Yarın iftar veren, diğer günkü iftara katılandır.
Siyasiler ve siyasete soyunanlardır.
Halen siyasi arenada boy gösteren ve bir daha seçilme kaygısı taşıyandır.
Belediye başkanıdır, parti başkanıdır, adaydır, aday adayıdır.
Yüksek yüksek bürokratlardır, bürokraside rol kapma telaşında olandır.
Sivil toplum örgütleridir bunlar; “toplumu” olmadan sivil iftarlar düzenlerler.
Çok kalabalık olmalı, sayı binlerle ifade edilmeli, “muhteşem geçti” diye herkes bir diğerine söylemeli.
Menü sayılmalı, lezzeti konuşulmalı ve iftarı verenin itibarı dilden dile dolaşmalı…
Öyle sanıyorlar…
Ama benim gözümde beş kuruşluk bir değer ifade etmiyor bu tür iftarlar.
Yoksulun sofrada olmadığı ve şatafatından girmeye bile ürktüğü sofraların kime ne faydası var?
Üstelik iftar verenlerin neredeyse tamamına yakınının dini hassasiyetleri var.
Veya bir kısmı öyle göstermek istiyor.
Hazır seçim dönemine de girildi.
Adam hem güçlü, hem zengin, hem konukları çok, hem de “dini bütün” birisi…
Bütün her tarafı dökülürken, neyi bütün doğrusu anlamlandıramıyorum.
Yaşadığım yerde yoksula bir tabak yemek vermekten acizler var.
Sahip olduğu veya elde ettiği makamı, siyasi amaç uğruna saçıp savuranlar var.
Bu iftar yemeklerinin parası kimlerden gidiyor?
İftar sonrası yapılan etkinliklerin ücretini kimler ödüyor?
Siz böyle mi dini bütün oluyorsunuz?
Hani sofranızda aç ve açıkta kalanlar?
Hani sofrada milletin kendisi?
Bütün olduğunuza inandığınız dininiz, böyle iftarları mı tavsiye ediyordu?
Bir hurmayla sahur edip, bir hurmayla iftar edenler kimlerdi?
Sofrasında yoksul olmadan ağzına bir damla su almayanlar kimlerdi?
İftar saati yoldan geçeni bekleyip, iftar ettirmeden göndermeyenler kimlerdi?
Yoksa siz yeni bir din mi icat ettiniz?
Sizin dininizde Allah için oruç tutup, zenginleri ağırlamak mı var?
Yoksa Allah için oruç tutup, siyasi gelecek için iftar edenler mi var?
Belki de size siyasi rant sağlayacak olanların gözünü boyamak var.
Yuh olsun hepinize…
Koca bir kentte, bir tek yoksul sofrası açamayacak kadar acizsiniz ama halkın parasıyla bir birinizi ağırlamaktan en ufak bir utanç bile duymuyorsunuz…
Ramazan ayını yarıladık ve bugüne dek, açların durumunu anlayıp, ona göre davranan göremedim.
Gizli saklı yapılanlar var…
Halen evinde iftar etmeyen, yoksul sofrasını donatarak birlikte iftar edenler de var.
Olabiliyorsanız, onların tırnağı olun!
Yoksa da hepinize yuh olsun!
 
Tweetimden seçmeler
Sadece Nihat Hatipoğlu hocaya sorulan sorular bile bu milletin dinine ne kadar yabancı olduğunu ve lüzumsuz konularla ilgilendiğine delildir.
www.naifkarabatak.net