Senin beni görmezden gelmen, benim yok olduğum anlamına gelmez.
Benim seni aramam, senin vazgeçilmez olduğun anlamına hiç gelmez.
***
Sana bakışım, ona benzediğin içindir.
Köşe-bucak kaçıyorsun ya, neden, niçindir?
***
Öyle bir ruh haline bürünmüşüz ki, herkes kendisinden gayrısını cahil-cühela sanıyor.
Kabuk bağlamış, iyileşmeye yüz tutmuş yaralarımız, bugünler de yine cerahat kanıyor.
***
Biraz daha sabretseydin, her şey yoluna girecekti.
Senin o tez canlılığın yok mu?..
Her zaman başına belâ olmuştur.
Oh olsun!
Belki bundan sonra, bin düşünür, bir yaparsın!
Beni bu kadar yormanın bir âlemi var mıydı?
Şimdi ayıkla bakalım, pirincin taşını!!
***
Söylediklerin bir gün başına belâ olacak ya!
Bakalım ne zaman?
Bazen şu dilini, iğne iplikle dikmek istiyorum.
Ya da “o dilini eşşek arısı soksun ki konuşamayasın!” diyesim geliyor.
Diyorum demesine de sanki başkasına diyorum.
Bir kulağından girip, diğer kulağından çıkıyor söylenenler.
İki ucu delikli boru musun, be Mübarek!
***
Sen de bu inançsızlık, sabırsızlık ve tahammülsüzlük olduğu sürece, git bakalım, gidebilirsen!
Cehennemin dibine kadar yolun var.
Yolun hayli uzun.
Uğurlar olsun!
***
Bazen yaşanılanlar, incinmeye müsait olan kalbimizi kırar, ciğerimizi kanatır, yüreğimizi incitir.
Bilinçsizce, iletişimsizlik, nedensiz ve niçinsiz, yargılamalar neticesinde; insanlara yaklaşılamıyor ve yüreğine girilemiyor, gönül koyuluyor, bir iki çift söz söylemekten kaçınılıyor.
Ancak “keşke bir iki çift söz söyleseydi de, öyle yürek yaralayıcı bakışlar atmasaydı!” diye iç geçirilen zamanlar da olmaktadır maalesef.
En zor olan da budur biliyor musunuz?
Kerim BAYDAK