Kapının önüne çıkıp bir sigara yaktı. Saat gece yarısını geçmişti, lakin gözüne uyku girmiyordu. Karısı ve oğlunu düşünüyordu sürekli.

Annesini henüz çocuk yaştayken, babasını evlendikten iki yıl sonra kaybetmişti. Karısı ve küçük oğlundan başka kimsesi yoktu. Tarlalarda, bahçelerde yevmiye ile çalışarak geçiniyordu. Babasından kalma küçük bir toprağı vardı. Fakat getirisi yok denecek kadar azdı.

Geçim sıkıntısı çekiyordu. Elde edilen ürün para etmediği için, eskisi gibi işçi olarak çağıran da çıkmıyordu. Kemerinde sıkacak delik kalmamıştı. Karısının ve çocuğunun yokluk içinde yaşaması kahır veriyordu ona. Şehirdeki arkadaşlarının yanına gidip iş bulmayı düşünmüştü. Bunu karısı ile paylaşarak rızasını almıştı. Ailesinden ayrılmak istemese de başka çaresi yoktu.

***

Evlendiği günden beri ilk defa ayrı kalmıştı kocasından. Her gece gözyaşları ile ıslanıyordu yastığı. Yanında uyuyan kömür gözlü oğlana baktıkça daha bir sızlıyordu içi.

Üvey annesinin zalimlikleri altında büyümüştü. "İlk isteyene verdirteceğim bunu..." dediğini duymuştu bir seferinde. Yıllar içinde bir delikanlıya vurulmuştu ve ilk istemeye gelenin sevdiği genç olmasını sağlamıştı. Seviyordu kocasını. Para pul yoktu gözünde ay yüzlü gelinin. "Kıt kanaat geçinirim, sevdiğimin yanında olurum," diyordu. Ne var ki kocasından ayrı kalacağını düşünmemişti. Yoksulluk zalim bir düşmandı, ellerini kollarını bağlamıştı.

***

İnşaatta çalışmaya başlamıştı adam; ne kadar zor olmuştu bunu başarmak. Akşama kadar azıcık bir yevmiye ile tuğla indirip, çimento karıyordu. İnsanların üç kuruş paraya neler yapmaya razı olduklarını görmüştü. En yapılmayacak iş bile ele geçmiyordu.

Yükseklik korkusu vardı. İşinden olmamak için saklamıştı. Elinden geldiğince kenarlara yaklaşmıyordu. O gün mecbur kaldı, ses edemedi yüksekte çalışması gerektiği söylediğinde. Çıktı, çıktı... Ulaştı gelmesi gereken yere. Uzun sürmedi buradaki varlığı. Başı döndü, dengesini sağlayamadı. Ailesi geldi gözünün önüne ve söndü bir anda dünyanın ışığı. Oradakiler etrafına toplandı. Kendi bedenine bakıyordu şimdi onlar ile birlikte. Kan içindeki vücudu tahtaların üzerinde yatıyordu. Yoksulluğun neden olduğu ayrılık, yenilik ve bereket getirecekti. Öyle olmadı. Ölüm getirdi genç yaştaki gün yüzü görmemiş adama.

Hasan KORKMAZ