*** CİNAYET ŞARTLI TAHLİYE ***

Ceza ağırlaşırsa suçun ispâtı zorlaşır mantığıyla hareket eden kânun yapıcıların kafaları geçmiş asırlarda kaldığı için DNA izleri ve kamera kayıtlarından bîhaber gibidirler. Kanunlar caydırıcı olmayınca da suça yatkınlar gayet cüretkâr olmaktadır.

Güvenlik görevlisi öğrencilerimden biri görevinden gece geç saatte evine dönerken elleri palalı iki gaspçı tarafından önü kesilir. “Çıkar ulan cüzdanınla cep telefonunu!” derler. Asıl hedeflerindeki cep telefonudur çünkü büyük ihtimâlle cüzdandaki gündelik harçlıktan çok daha değerlidir.

O da der ki: Bu sefer olmadı, yanlış kapıyı çaldınız…

“Kes ulan tıraşı, uzatma!” diye palaları sallayıp yakınlaşmaya başlayınca da çıkarır silahını. Bunun üzerine pabucun pahalı olduğunu anlayan emek hırsızı hırlı asalaklar derhâl kaçışıp gözden kaybolurlar… Böylelikle hırsızın sessiz sedasız, hırlının da gürültü patırtılı anlamına geldiğini kavramış olduk…

Böyle durumlarla karşılaşıldığında tavsiye edilen şeyler:

* Canınızı tehlikeye atmayın ve ne isteniyorsa yapın.

* Elinizdekini bir tarafa fırlatın ve ters yöne doğru kaçın.

* İstenileni yapacakmış gibi davranıp âniden tabanları yağlayın.

* Kaçarken zikzaklar yaparken bir yandan da bağırın ve yakalanmaya ramak kaldığında da âniden çökerek saldırganları tepetaklak etmeye, düşebilecek silahları da kapmaya çalışın.

* Kendinizi savunma beceriniz varsa gösterin ve bütün mahalleli de sizi alkışlasınJ. Eğer onlarla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayabilirseniz, sosyal medyada günün konusu bile olabilirsinizJJJ

Hangi nedenle olursa olsun kavgadan korkulmalıdır çünkü ölümcül olabilir, tarafları kincil kılabilir! Dayak atmaksa eğitimlilerin işidir. Usta bir falakacı, hedefindekini kemik torbasına çevirdiği halde ölümcül darbe indirmez. Bizim tavsiyemiz ise bayıltıcı tekniklerdir; olay sonrasında “Ben kimim, burası neresi?” kıvamında kendine gelen şahıs hayli modifiyelenmiş ve kin gütmeyecek uslu vatandaş adayı olmuşturJ… Asıl tavsiyemiz ise Hendekli Yılmaz emmiye sağlam bir karayemiş çomağı ısmarlamak ve kimsenin ne dediğine (yaşlı, sakat) aldırmadan üç ayaklı dolaşmakJ… Baston havası vermezseniz, toplu taşım araçlarına filan bindirmezler ona göreL!...

”Kendi kendimizin doktoru olmadan önce kendi kendimize dost olmayı bilmemiz gerekir.”(Torlakon öğretisi)

O anda silahın bulunuyor olması bizimkinin işini kolaylaştırmış, evine ve kendisini dört gözle bekleyen iki küçük kızıyla eşine sâlimen kavuşmasını sağlamıştır. Peki silah olmasaydı ne olacaktı?... Elbette ki bizimkisi çocuklarının rızkını o çakallara teslim etmeyecek; edindiği tecrübe birikimiyle kendisini savunacaktı.

Torlakon Temel Savunma Öğretisi: Her Potansiyeli Değerlendir, Her Kinetiği Yönlendir!

Buradaki potansiyelden kasıt: Şahsımızın – Hasmımızın – Çevremizin Kullanılırlığı olduğu gibi, hasmımızın saldırı hazırlığını da içermektedir. Gâfil avlamadan sonraki en kolay avlama, ava hazırlananı avlamadır. Hazırlık bitmiş de saldırıya geçilmişse kinetiğe dönüşmüştür ve yönlendirilerek rakibin kendi gücünden yararlanma hedeflenir…

Böyle bir durumda elde veya çevrede bulunan her türlü potansiyel (giysi, eşya, taş, toprak, çalı, çırpı, cepteki kalem, bozuk para, kürdan, avuçtaki ayçekirdeği vs) karşıdakinin dikkâtini dağıtmak, görüşünü engellemek ve dengesini bozmak için kullanılabilir. Hiçbir şey yoksa, pratik zeka ile destekli psikolojik şaşırtma yolları kullanılır; hiçbir panik göstermeden sakin bir şekildeyken âniden aşırı derecede korkuya kapılmışçasına gözler faltaşı gibi açılıp karşıdakinin arka tarafına bakılır. Böylelikle oluşturulacak bir dikkât dağınıklığı rakibi göçürmek için gereken zaman aralığını sağlayabilir… Sanılanın aksine, silah büyüdükçe ve ağırlaştıkça savunma kolaylaşacaktır çünkü saldırı refleksi için gereken süre uzayacaktır. Yani burada bıçakların yerine palaların veya kılıçların bulunması savunmayı kolaylaştıracaktır…

Silahının olmadığı bir durumda bizimkisi önce birini göçürüp etkisizleştirerek diğerine karşı kalkan olarak kullanacak ve diğer saldırgana budattıracaktır. Kendi arkadaşının birkaç yerinden kıymık kaldırdıktan sonra bocalayan suçlu çakal kurtuluşu kaçmakta bulacaktır. Ertesi günkü haberlerde şöyle bir olay başlığı olabilir: “Ekmek almaya giden çocuk polis tarafından vahşîce doğrandı!” Gecenin o vaktinde ekmeği nöbetçi eczaneden mi bulacağını kimse sormaz nasıl olsa…

Bizdeki medyanın devlet güçlerini suçlama yatkınlığı ve cesaretini terör örgütlerine karşı gösterememesi de dikkât çekicidir. Bunun nedeni; suçladığı devlete karşı sığınacağı yine o devletin kanunları olmasıdır. Teröristin ise sığınılacak kanunları yoktur, vurur geçer! Bereket versin ki; içinde bulunduğumuz zorlu süreçte medyamızın devletimize daha bir sahip ve savunuculuğa yönelmesi, güvenlik güçlerini konu alan dizilerin artmış olması iyiye işarettir… Hemen her gün işlenen kadın cinayetleri, çocuk tacizleri, ihânet tezgâhları, emek hırsızlıkları, saygı-güven-hoşgörü ve vicdan eksilmesinin artmasıysa kötüye işaret…

Canınızı tehlikeye atmamak için denileni yaptınız; cüzdan da telefon da gitti. Giden paradan ziyade kimlik belgelerinize üzülüyorsunuz. Onların her birinin geçersizliği ve yenilerinin çıkartılması için ayrı ayrı koşturacak, hem zamandan hem de sağlığınızdan kaybedecek, ömrünüzü törpüleyeceksiniz. Stres sizi gerdikçe söylenip duracak ve belki de dinden imandan çıktı girdi durumları yaşayacaksınız. Suçluların böylesine cüretkâr olmalarına çanak tutan kanun kitaplarının üstüne, îdam cezasını kaldıranların ölmüşlerinin mezarlarına, hayatta olanların da kulaklarına çöydüresiniz gelecek. İçinde yaşadığınız ülkeden nefret edecek ve belki de huzuru kâfir bir ülkeye iltica etmekte arayacaksınız. Bu durum; İslâm ülkelerinin çoğunluğunun içine düşmüş olduğu paradoksâl ve ibretlik durumdur…

Kendilerini polis olarak tanıtanların tezgâhına düşeceksiniz. Ömrünüzü harcayıp da biriktirdikleriniz bir telefon konuşmasıyla kaybolacak. Neden sonra anlaşılan gerçekle yakalanan suçlular sizin paracıklarınızı barda pavyonda bol bahşişler saçarak harcamış olacak ve sıfırı tükettiklerini söyleyip sadece bir donları olduğunu belirtecekler. O anda donlarını boyunlarına dolayıp boğasınız gelecek… Etrafınızdakilerse, nasıl olup da böylesi bir oyuna alet olduğunuza şaşırıp dalga geçecekler. Bir ülkede her şeyden haberdar konumda olan devlet başkanı bile defalarca kandırıldığını îtiraf ediyorsa, bir akademisyen veya sıradan bir vatandaşın sadece kanunlara saygı hassasiyeti nedeniyle bir defa dolandırıldığına şaşırmanın elle tutulur bir yanı olmasa gerek…

Parkta oynarken veya Kur’an kursuna giderken kaçırılıp tecavüze uğrayan çocukların fâillerinin bir günden bir güne parçalanarak linç edildiklerini görememenin kahroluşunu yaşayacaksınız… Dokuz ayda 298 kadının manyakça duygularla katledildiği bir ülkedesiniz. Hemen her gün sokak ortasında sözde koca olacak yaratıklarca defalarca bıçaklanıp katledilen kadınların feryatlarını duyacaksınız. Neredeyse tamamının, öncesinde “şartlı” salıverildiğini öğreneceksiniz ve aklınıza şu soru gelecek: Yoksa bu şart “Ulan sünepe herif! Sekiz yerinden deştiğin halde öldürememişsin! Git şu yarım kalan işi hâllet de iki de bir seninle uğraşıp durmayalım!” şartı mı? Çünkü bu sefer işi riske atmak istemeyen başıboş canavar otuzsekiz yerinden deşer zavallıyı. Dermanı kesilmese yetmiş yerinden bıçaklayacaktır…

Sıradan insanların bile ruh hâllerinde tsunamilerin görülüp durduğu bir ülkede sorunlu ve belâlıların denetimsizliği, vurdumduymazlık ve kanıksanmışlıkların artışı, toplumu çökertecek bir depremin öncüleridir. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” diyor Şeyh Edebâli. “Ölen öldü, kalanı topluma kazandıralım” mantığı iyi sorgulanmalıdır. Belâyı topluma kazandırırsanız, belâlı bir toplumunuz olmuş olur…

”Bir devletin ayakta kalmasının güvencesi güvendir. Ayakta kalmak isteyen devlet, kendisini ayakta tutmaya çalışanları koruyan ve güçlendiren devlettir.”(Filozof Torlakon)

Kaynak: TORLAKON

http://www.torlakon.com/haberdetay.asp?ID=482