Belki her ülkede bu türden gıda terörü olarak nitelendirebilecek bir takım üretim hileleri, insanların sağlığını tehdit edecek, GDO’suyla oynanmış çeşitli gıda yöntemleri mevcuttur. Artık üretim aşamasında yeterli bir denetim uygulanmadığını mı, yoksa insanın vicdani eksikliği midir dersiniz, bilemiyorum! Gerçek şu ki, ülkemizde de bu tür gıda terörü sayılabilecek onlarca üretim sahtekârlığı mevcuttur.
Türkiye Ziraatçılar Derneği sitesinde gezinirken, “TZD Gıda Raporu 2011 raporu” ilgimi çekti. Hemen her konuda ve yerde karşımıza çıkan hileli üretim yöntemlerinden, karşımıza çıkması muhtemel olan bazılarını sizinle de paylaşmak istedim.
“…Geçtiğimiz aylarda, Türkiye Ziraatçılar Derneği`nin yaptığı bir araştırmada, sağlıksız üretimin yanı sıra, hileli üretimin de son derece yaygınlaştığı gözlenmiştir. Bu araştırma sırasında, saptanan hileli üretim yöntemlerinden bazıları şunlardır:
* Üretim tarihi geçmiş, küflenmiş peynirin yeniden eritilip kalıplara dökülerek kaşar veya krem peynire dönüştürülmesi,
* Boyanmış iç yağdan kıyma yapılması,
* Zeytinyağına rafine ay çiçeği, kanola, fındık yağı karıştırılması,
* Salam, sosis ve sucukların içine deri, sakatat ve etsel atıklar ile baharatlanmış soyanın karıştırılması,
* Zeytinlerin kimyasal boya ile siyahlaştırılması,
* Sütün yağının alınarak yağ yerine margarin karıştırılması,
* Sahte pekmez ve sahte çikolatalar üretilmesi,
* Sarımsağın kireç suyunda soyularak, sucuk, salam imalatında kullanılması,
* Toz ve pul biberlere kiremit tozu karıştırılması,
* Baharatların içine kurutulmuş ot ve saman karıştırılması,
* Tatlandırıcı ve şeker karışımlı sahte bal yapılması,
* Deri, bağırsak, paça ve sakatatların `tavuk döner` hazırlanmasında kullanılması,
* Metil alkol içeren sahte içkiler üretilmesi,
* Gıdaların üretim aşamasında bilinçsizce ilave edilen tatlandırıcı, lezzet verici ve koruyucu maddeler kullanılması,” diye devam etmektedir.
Bahse konu maddelerin hepsinde, yapılanlarla herkesin bir veya birkaç kez çarşı-pazarda karşılaştığından eminim.
Lise döneminde, samimi bir can dost ve arkadaşım olan Ali Binici’nin babası rahmetli (Allah (cc) gani gani rahmet eylesin) Hacı Mehmet amcanın dükkânında, kendisine yardımcı olurdum. Mehmet Amca peynir ve sadeyağ (tereyağ) satardı. Köylerden yağ geldiği zaman, bir kazana koyar, ısıtırdı. Yaptığına pek anlam veremezdim. Bir süre sonra, sormak zorunda kaldım. “Neden gelen yağı tekrar ısıtıyorsun?” derdim.
Önceleri tebessüm eder, sonra anlatmaya başlardı: “ sadeyağı içine patates karıştırıyorlar. Yağı ısıtınca yağ üste, patates püreleri altta kalıyor. Böyle satmak günahtır, vebalı vardır. O yüzden ısıtıyorum ve ayrıştırıyorum” derdi.
Gerçekten ısıtmadan sonra, bezden süzdürme sonucunda, en az yüzde 25 olacak şekilde patates püresi kalıyordu. Zarar etmesine sebep olsa da kesinlikle ayrıştırma yapmadan sadeyağı satmıyordu. Bu yüzdendi ki kesinlikle müşterileri eksik olmuyordu.
Demek ki insanda inanç, vicdan, merhamet olmazsa, her şey yapabiliyor. Yoksa, her insanın başına birer zabıta veya denetim elemanı koymak mümkün olmayacağına göre; her şey insanın kendisinde bitiyor. Kendini bilmez, insanlıktan nasibini almamış bazı sahtekârlar ve dangalaklar, gıda terörüyle insanların hem ceplerine, hem de sağlıklarına zarar veriyorlar.
Yazılı ve görsel basından, hemen her gün bu türden haberlere rastlıyoruz. Araştırmalar neticesinde ortaya çıkan bu tür sahte ve gıdaları zehre dönüştüren bu hileleri yapanlar ne kadar insan olabilirler, insan denilebilir mi bilemiyorum? Sahi siz bunları yapanlara ne kadar insandır diyebilirsiniz?
Ne kadar baskın, denetleme ve caydırıcı cezalar uygulansa da, yine onlar bildiğini okuyorlar, bildiklerini yapmaktan geri kalmıyorlar.
Bir şey değişmiyor, sonuç hep aynı.
Allah vicdan ve merhamet versin, ne diyelim!
Kerim BAYDAK