Eskiler alıyorum eskici (…) ama senin aldığın eskileri değil ben halen eski ama eskimeyen eşyaları alıyorum eski sevdaları eski umutları verin bana yeniden yaşatmak için eskiler alıyorum eskici…
NE çok duyardık evlerimizde sokaklarımızda yankılanan hafif bozuk argoyla söylenen bu feryadı, genellikle 3 tekerlekli el arabalarında para yerine verecekleri bir çok plastik eşyayı, incik boncuk ve çeşitli ebatlarda plastik sepetleri, alüminyum çaydanlık ve tencereleri, çamaşır ipi ve çamaşır mandallarını taşırlardı…
Bu şekilde ihtiyaç duydukları şeyle cüzi bir para karşılığında satmaktan daha cazip hale gelirdi özellikle de hanımlara o dönemler günün modasına ve ihtiyacına göre günün teknolojileriyle üretilmiş ürünleri kullanırdık…
Eskiciler artık tarihe karıştı, yerlerine çöp toplayıcılar türedi, eski eşyalarımızı bırakın satmayı alıp götürmek için üste para istiyorlar, kızıp bende atarım eşyaları bir yere diye düşünmeyin sakın atacak bir yer yok zaten tek alternatif belediyeye haber edeceksin bir ara gelip alacaklar…
Şimdilerde satacak bir şey de kalmadı, ama eskiler öylemiydi, “uludağ gazozu” gibi burnundan çıkan bir şey şimdiler de var mı ki, gazoz kapakları da bizim için ayrıca bir oyun alanıydı yerlerde aramaktan para bile bulduğum olmuştur, mesela “sana” markaları özellikle kahvaltıların baş köşesindeydi sana yağı, siyah beyaz televizyonlar vardı ki oda herkesler de bulunmazdı, televizyonu olan kişileri zengin atfederdik çocukluk aklı işte…
Yaz tatillerinde okullar kapanır kapanmaz soluğu köyde alırdık, elektrik olmadığından gaz lambaları vardı, özel misafirlere ise löküz lambası yakılırdı, genellikle de arkasına da tahta işlemeli aynalar konurdu, aynaya bakmak ve gece gece tırnak kesmek de uğursuzluk sayılırdı, herkesler teneke sobaların etrafına üşüşürdü, ateşi maşayla kurcalarken uyuklardık bazen de şöminenin başında öylece bakakalırdık, şömine dediğime bakmayın ocak denirdi, eskiden ısınmak için çay, yemek dair her şey orada pişerdi, şimdilerde ise lüks enstantaneler arasında sayılmakta tabi…
Kurmalı saatimiz sabahın ilk ışıkları ile öten horozlardı, eskiler ama hiç unutulmayan eskileri özledim, ayranlar yayık ile yapılırdı, suyu musluğa ağzımıza dayar kana kana içerdik, ağaçlara tırmanılır, salıncaklar kurulurdu, oyuncaklar tahtadandı, çizgiler kömür karasından çizilip oyunlar oynanırdı, ip atlanırdı, kızların isimleri ninelerin, erkeklerin isimleri ise dedelerin isimleri konulurdu, salça, turşu, erişte, bulgur evlerde yapılırdı, kardan adamlar yapılır, toprak evlerin üzerleri dam loğu ile loğlanırdı, bitmek bilmeyen kış gecelerinde hikayeler, masallar anlatılırdı anlayacağınız yaşanacak bir çok şey var ve herkes kendi düşünü kurar ve kendi hayatını oynardı şimdi ise herkes yoğun ve yorgun ve tek başına, onun için eskiler alırım eskici…