Hatice Ana 7 aylık hamileydi, eşi Hafız Ali Çanakkale’ye düşmanların başına gök kubbeyi indirmeye gitmişti.
Yokluk yılları, o günler zor günlerdi. Hatice Ana Hafız Ali’sini bekledi durdu.
Bir gün Ali’m gelecek diyordu.
Günler ayları kovaladı ve nur topu gibi bir oğlu oldu. O’na gözü gibi bakıyordu.
Adını Cevdet koydu.Eşinin bir fotoğrafı bile yoktu,Yokluk ve sıkıntı içinde oğlu Cevdet’le avunuyordu.Aradan yıllar geçti Cevdet artık koşup oynuyordu.Hatice Ana her sokağa çıkışta oğluna tembih ediyordu.”Baban gelirse ben komşuya gidiyorum,beni hemen çağır ha!..”diyordu.Ya da ben,pazara gidiyorum.”Baban gelirse bana hemen haber ver” diyordu.
Cevdet büyüdü ve Hatice Ana Cevdet’e bir dükkan açtı.Yine her bir yere gidişte dükkana gider oğlunu sıkı sıkıya tembihlerdi.”Baban gelirse,gittiği yeri söyler,hemen beni çağır ha!..” derdi.Eşini beklemekten hiç vazgeçmedi.Oğluna baban gelecek diyordu.
Aradan yıllar geçti, Hatice Ana ihtiyarladı, elinde değneği düşe kalka yine dükkana gider, Oğlu Cevdet’e“Baban gelirse bana haber ver ha!”derdi.
Hatice Ana ölüm döşeğindeyken oğluyla helalleşti.
--Bana iyi baktın dedi, dua etti.
Usulca şunları söyledi.
“Baban gelirse Anam seni bekledi de” dedi.
--Birden açık kapıya doğru gülümseyerek elini uzattı, doğrulmaya çalıştı.
”Hoş geldin bey hoş geldin” diyerek ruhunu teslim etti.
Cennetin kutsal tahtına şehit eşiyle birlikte gitti.
İşte ait olduğumuz kültürün özü bu.
Şehitlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum.