Kendimi ‘arızalı olmak’ ile ilgili tuzakta çok sık yakalıyorum. Hep düzeltilecek, tamir edilecek bir şeylerim varmış gibi geliyor. Ya da öyle hissettirildiğimi düşünüyorum. Çünkü dışarıdan aldığım geri bildirimler öyle oluyor zaman zaman. Hele bu geri bildirim profesyonel olarak ciddi bir yere oturttuğum insanlardan gelince daha bir telaşlanıyorum. Hâlbuki onların da insan olduklarını anımsasam ne güzel olur!

İstediğim yanıtları alamadığımda, kendimin benim istediğim gibi bir insan olmadığına tanıklık ettiğimde veya karşımdakiler benim istediğim gibi davranmadığında çok kızgınlık yaşıyorum kendime ve ötekine. Cümleyi yazarken bile ateş bastı beni. Bu nasıl bir kendini yormadır ya Rabbim!

“Kadim ve yerli şamanlara göre yorgunluk, düşük enerji, hastalıklara ve alerjilere karşı aşırı hassasiyet gibi pek çok şikâyetimizin esas nedeni, varlıktan ya da ruhtan yitirilenlerdir. Bu fikre göre, herhangi bir insan yaşamında acı ya da yas, utanç ya da taciz ya da yüreğimizi burkan hayat seçimlerimizden dolayı yaşam enerjimizin ve kimliğimizin bir kısmını kaybedebiliriz. Tedavisi ise o kayıp varlıksal parçasını bulup geri almak ve de ait olduğu yere koymaktır.”

Bak işte bu alıntı aracılığıyla yorgunluklarımızı tespit ettik bilge kişilerin ağzından. O bahsedilenlerin hepsi insana ait olduğuna göre, öyle ya da böyle hepimiz payımıza düşeni alıyoruzdur elbette.

Öyle olunca hâlâ hayatta olduğumuza göre de hepimiz kendimize göre yol ve yöntemler geliştiriyoruz bunlarla baş etmek adına. İşte benim yolum masal anlatıcılığı ile kesişti şu sıralar. Dolayısıyla Michael Ende’yle de karşılaştık bu yolculukta. Bitmeyecek Öykü’ den sonra Momo’yu okumaya başladım. Sürecimi hızlandırmak adına çeşitli yol ve yöntemler deniyorum. Bu koşuşturmayı sorguladığım anlar oluyor tabii. Kendimi ve sevdiklerimi  ‘Momo kulaklarıyla‘ dinlemeye vaktim kalmıyormuş gibi düşünüyorum. Öbür yandan denediklerimin beni canlandırdığına ve diri tuttuğuna da tanık olmak oldukça kafa karıştırıcı. Ehhh kafa karışıklığı da iyi olduğuna göre bazı anlayışlarca, tamam her şey yolunda diyorum. Sonra bir başka bilgi geliyor astroloji haritamdan çelme takıyor bu düşünceye bir noktaya kadar. Şöyle ki;

“Bazen Başak Kuzey Düğümü insanının kafasını karıştırır. Birçok kişi için, kafa karışıklığı iyi olabilir: Daha yüksek bir düzene giriş olabilir. Ama bu insan için, kafa karışıklığı ‘doğru yol‘ değildir. Onun kafası karıştığında, kendisini sorgulamaya ve yaptığı her şeyden kuşku duymaya başlar; bu da mevcut eylem yolunu zayıflatır. O, karışık enerjiden kopmalı, dış dünyadaki- o karışıklığı yaratmış olan- koşullara yeniden odaklanmalı ve sonra durumun içine tekrar girerek onu düzene sokmalıdır.”

Diye devam ediyor ve çözüm kısmında da öneriler sunuyor. Elimden gelenin en iyisi ile bu önerileri yerine getirip gerisini Yüksek Gücüme bırakıyorum. Bu sunduğu önerilerden biri de terapiste gitmek. Ben gidiyorum zaten. Fakat buna rağmen geçenlerde bir konuda fikrini almak istediğim bir profesyonelin ‘yardım alın’ önerisi canımı yaktı. Hiç söylemedim yardım aldığımı bile. Teşekkürler dedim konuyu kapattım. Çünkü kendimi başkalarına savunmaktan da yoruldum artık. En son bir öğretmenin de ağzından duyduğum gibi ‘işime yarayanları alıp gerisini bırakmayı‘ öğreniyorum her geçen gün diyelim. Bu bana fırsatçılık gibi geliyordu hep. O da yine ilişkilerle ilgili doğru bildiğim yanlışlarımla ya da artık bana hizmet etmeyen anlayışlarımla ilgili sanırım.

Daha fazlası aydınlanıyor. Umutluyum. Teşekkürler.