Ramazan ayını uğurlayıp Bayram havasını solumaya başladığımız günleri yaşıyoruz. Veda etmeye hazırlandığımız şu günlerde, elimizden geldiğince ağırlamaya çalıştığımız Mübarek Ramazan Ayının bizlerden hoşnut ve razı olarak ayrılmasını yürekten dileyerek sözlerime başlayayım. Çünkü eskiler Ramazan ayını uğurlarken “Biz senden razıydık, sen de bizden razı ol” diyerek dua ederlerdi…
Bir ay boyunca tutulan orucun ve yapılan ibadetlerin bir ödülü olan Ramazan bayramının hazırlıkları eskiden günler öncesinden başlar ve Arefe günü yoğunlaşırdı. Dolu dolu yaşanarak geçen mübarek günlerin bayramları da aynı dolulukta geçerdi. Her evin kendi imkânları ve kendi alışkanlıkları çerçevesinde yapılan bu hazırlıkların başında bayram temizlikleri, bayramda misafirlere ikram edileceklerin hazırlanması ve ev külfetine, özellikle de çocuklara bayramlık alınması gelirdi.
El öpecek çocuklara verilecek bayram harçlıklarının hazırlığı da mutlaka yapılırdı. Tahmini kaç çocuğa verilecek hesaplaması yapılır, o anda sıkıntı yaşanmaması adına ona göre bozukluklar ayrılırdı. Çocukları en çok sevindiren şeylerin başında gelen bayram harçlıkları asla ihmal edilmez, az çok demeden mutlaka harçlık verilirdi.
Evin kadınları bayramdan birkaç gün önce evi temizlemeye, derleyip toplamaya ve varsa bayrama özel sergileri sermeye başlarlardı. Şimdiki gibi teknolojik aletler olmadığı için bu hazırlıklar biraz yorucu olur ve zaman alırdı. Hazırlıklar Arefe günü son şeklini alır ve çocuklara “sakın ortalığı kirletip dağıtmayın” diye de sıkı sıkıya tembih edilirdi.
Bayramı yaşayabilmek adına ev halkına mutlaka yeni bir şey alınmaya çalışılırdı. Çocuklar bayramlık alınacak heyecanını günler öncesinden yaşamaya başlardı.
Eskiden hazır giyim ürünleri pek yoktu ve elbiseler terzilere diktirilirdi. Bunun için de günler öncesinden terzilere gidilir, ölçüler verilir ve provalar yapılırdı. Bu yüzden terziler çok yoğun olur hatta gece boyunca bayram sabahına kadar çalışırlardı. Dikilen her elbise için şerdenlik dediğimiz bahşişler verirlerdi. Bundan hem kalfalar (helfeler) hem de şeyirtler (çıraklar) payını alırdı.
Berberler de son birkaç gün çok yoğun olur ve terziler gibi arefe günü bayram sabahına kadar çalışırlardı.
Bayram gecesi hazırlıklar geç saatlere kadar devam ederdi. Çocuklar yeni bayramlıkları giyecek olmanın heyecanını yaşayarak yatardı. Birçok ailede bayramda kına yakma geleneği vardı. Geceden kınalar yakılırdı. Kadınlar elin her tarafına, isteyen erkekler de sadece avuç içine ya da serçe parmağına yakardı. Kına gece yatarken yakılır, bağlanırdı. Sabah kalkıldığında bağ çözülür ve el yıkanarak kına ortaya çıkarılırdı.
Bayram sabahı bayram namazı ve sonrasında kabristan ziyareti için erkenden kalkılır, abdestler alınır, biraz gecikenler camide yer kalmamıştır düşüncesi ile yedek olarak namazlıklarını da alırdı. O saatlerde camiye akın akın giden insanların namaza yetişme telaşı ve bayram namazını kılacak olmanın heyecanı yüzlerine yansırdı adeta. Evin küçük çocukları da mutlaka büyükleri ile birlikte camiye giderdi.
Neredeyse her evden çıkan insanların oluşturduğu yoğunluk camiye yaklaşıldıkça daha da artardı. Bu coşku ve heyecan görülmeye değerdi.
Bayram namazları kılınır kabristana gitmek için yola çıkılırdı. Bayramlaşma cami avlusundan itibaren başlar, kabristan ziyareti sürecinde devam ederdi. Tanıdıklar ilk bayramlaşmayı böyle yaparlardı.
Kur’an-ı Kerim okumasını bilenler kendilerini okur, bilmeyenler kabristanın girişinde bulunanlara okutur ve ücretlerini öderdi. Ücret derken belli bir rayiç yoktu tabi. Herkes gönlüne göre verirdi.
Bayramda mezarlık ziyareti arefe günü öğleden sonra başlardı. Özellikle kadınlar arefe günü giderlerdi. Erkekler her ikisine de giderdi ama bayram sabahı mutlaka giderdi.
Daha sonra da vefat etmiş geçmişlere karşı görevi yerine getirmiş olmanın huzuru ile evlerine dönerdi insanlar.
Evlerde sofralar hazır olurdu. Bayram sabahı genellikle kızartma ve yanında pirinç pilavı yenirdi. Bazı evler ise Ramazan boyunca boş kalan mideleri yağlı yemekle yormamak adına kahvaltı yemeği tercih ederdi.
Yemekler yendikten sonra sıra işin en heyecanlı kısımlarından biri olan bayramlaşmaya geçilirdi. Evli ve ayrı evlerde oturan çocuklar varsa bayram sabahı mutlaka baba evine gelir yemeği burada yer ve toplu bayramlaşma yapılırdı. Evvela anne babasının elini öper, duasını alır, daha sonra da herkes kendi bayram gezmesini yapmak üzere dağılırdı.
Çocukların beklediği en heyecanlı anlardan biri olan bayramlaşmada çocuklara verilecek bayram harçlıklarının sevincini yaşamaktı.
Bayramlaşma ziyaretleri çok yoğun olur ve normal zamanlarda birbirlerine pek gitmeyenler bile bayramda mutlaka giderlerdi. Komşular asla ihmal edilmezdi.
Çocukların gönlü harçlıklarla mutlaka alınır, sevindirilirdi. Harçlıklarını alanlar ilk fırsatta sokağa çıkar bakkaldan elmalı şeker, horozlu şeker, uzun şeker, vici vici, pamuklu şeker, fırfırı (fırıldak) gibi şeyleri alırdı. Pata patlatmanın ve çat çatı çatlatmanın zevki ve heyecanı da çok başkaydı... Balonlar adeta ellerden düşmezdi. Kimi mahallelerde Yazıya (mahallenin geniş meydanı) kurulan dönme dolap, salıncak, Lunapark gibi oyun yerlerine gider doyasıya eğlenilirdi… Kiralık bisiklete binmek ayrı bir heyecan yaşatırdı.
Eskiden bayramlar çocukça, çocuk duygularla, doyasıya yaşanırdı.
Eskiden bayram biterdi ama kadınların gezmesi adeta yeniden başlardı. Birkaç ay süren bu gezmelerde akraba ve tanıdıklar birbirlerine gider buna “bayram gezmesi” derlerdi. Tabi oturmalar bayramdakiler gibi kısa sürmezdi.
Ramazan boyunca davulları ile mahalle sakinlerini sahura kaldırma işini yapan davulcularımız da bayram sabahı davulları ile evleri gezerek bahşiş/harçlık toplamaları da güne ayrı bir renk katardı.
Bu günlerin, hayırlara, sağlık, mutluluk, huzur, birlik ve dirlik içerisinde yaşadığımız günlere vesile olmasını diler, Bayramların bayramca, bayram tadında ve bayramların ruhuna uygun bir şekilde yaşanması temennisi ile…