Sık sık kullandığımız bir söz vardır; “Sen iyi olursan, herkes iyi olur” diye.

İşte bu söz kaç zamandır kafama takılmış duruyor; “sen iyi olursan…”

İyi olmak elbette güzel şeydir; iyi olmak, iyi olmaların ve iyiliklerin neşvünemasıdır, eyvallah.

Buna sözüm yok.

Ama yine de takılı kalan bazı istifhamlar var zihnimde.

İyi olmanın sınırı nereye kadar, kime ya da neye göre iyi olmak?

“İyi insan”, “iyi adam”, “iyi kul”, “iyi vatandaş”, “iyi komşu”…

Bunların hepsi istenen, arzulanan hatta özlenen sıfatlar. Bulduğumuzda dört elle sarıldığımız hasletler.

Yetiyor mu?

İşte burası kafama takıldı.

Neden mi?

Arz edeyim.

Dinî, ahlâkî ya da benzer değerlere göre iyi oldun diyelim.

Yani dürüstsün, yalan söylemiyorsun, çalmıyorsun, çırpmıyorsun. Hakkaniyete dikkat ediyorsun… Bu anlamda “iyi” olan ne varsa yerine getirmeye çalışıyorsun.

Yetmiyor!

Bir bakıyorsun ki, senin iyi olman birilerinin hesabını bozuyor.

Senin iyi olman birilerinin iyileri(!) ile çatışmaya başlıyor.

Ve Senin iyi olman bir takım taşları yerinden oynatıyor.

O zaman iyi olmuyorsun…

Hele de o birilerinin sesi gür çıkıyorsa, hele de o birileri bir yerleri işgal etmişse, hele de o birilerinin elinde bir takım güçler varsa…

İşte o zaman senin iyi olman yetmiyor.

İşte bu andan sonra çatışma başlıyor iç dünyanda.

“Kime göre iyi olmalıyım? Neye göre iyi olmalıyım?”

Ne pahasına olursa olsun genel kabul gören normlara göre mi, yoksa işinin düştüğü kişilere, gücü elinde bulunduranlara, geleceğini etkileyecek kişilere.. göre mi?

Tercih senin.

Eğer inancın tam ise sorun yok. Hepsini elinin tersi ile iter, bilinen şekli ile iyi olmaya devam edersin. Sonunda herkesin hesap vereceği bir yer var nasıl olsa.

Ama ya değilse?

Yani kişi zaafının esiri ise, yani dünyalığa bağlılığı olması gereken sınırları çoktan aşmış ise…

Ya da mecbur kalmışsa; işi için, aşı ve eşi için birilerine boyun eğmek zorunda kalmış ise…

İşte o zaman sapmalar başlamış demektir değerlerde.

İşte o zaman yozlaşmalar, şikâyetler, çatışma ve kargaşalar başlamış demektir toplumda.

Adamına göre, amirine, patronuna, zenginine, güçlü olana, siyasetçisine ve bürokratına göre “iyi olmalar” başlamışsa çürük kokuları yayılmaya başlamış demektir.

O zaman toplumda ve iç dünyada denge sorunu yaşanıyor demektir.

Aklımızın almadığı, zorumuza giden hatta isyan ettiğimiz dengesizliklere şahit oluyoruz o zaman.

İşte bunlar takılıyor zihnime.

Göz göre göre, bile bile yaşananlar, verilen tavizler, sapma ve çarpıklıklar aklımdan çıkmıyor.

Yaşadığım ve şahit olduğum bazı olaylar, tanıdığım bazı kişiler yüzünden içimde bunların al verini yapıyorum kaç zamandır.

Başkasını geçtim.

“Acaba ben de mi böyle yapıyorum” diye bir hesaplaşmaya giriyorum.

“Kişilere ve ortama göre söylem ve tavırlarım değişiyor mu, yoksa mümkün olduğunca dosdoğru mu seyrediyorum hayat yolunda” diye.

Hepimizin yapması gereken bir iç muhasebeye dalıyorum.

Önceki halime ve şimdiki halime bakıyorum. Geldiğim ve durduğum yere bakıyorum.

Sonra da aklımın erdiği kadarı ile rahat bir nefes alıyorum.

İnşallah öyledir.