Birileri “göçmen” diye hitap eder, hor görür. Birileri “mülteci” olarak algılar, hakir görür. Birileri gayri insani davranır, katılaşmış gönül kapılarını yüzüne kapatır. Birileri “rahatım bozulur” der, sınır kapılarını sıkı sıkıya örter.
Oysa biz, yerinden yurdundan edildiği ve mazlum duruma düştüğü için, birilerinin aksine onlara “muhacir” der kucak açarız. “Muhaciri” kardeş bilir, topluca “ensar” olmayı yeğleriz.
Zira “muhacir-ensar” kardeşliğini bin dört yüz yıl öncesinden biliriz biz. Ensarın muhacire ne denli fedakârlıklarda bulunduğunu Hz. Peygamber efendimiz (sav) ve beraberindekilerin Medine’ye hicret edilişinden öğrenmişiz biz.
Yolda kalmışa, mazlumlaşmışa, hor ve hakir görülmüşe, kimsesizleşmişe, garip-gurebalaşmışa, muhacirleşmişe kucak açmak inancımız gereğidir.
Onlara yer-yurt bahşetmek, türlü fedakârlıkta bulunmak insanlığımız gereğidir ve keza kadim kültürümüzün olmazsa olmazlarındandır.
Bu konuyu neden mi işledim?
El cevap:
Önceki gün sosyal paylaşım sayfalarında, iç savaş münasebetiyle evinden-barkından, yerinden-yurdundan olan Suriyelilerle ilgili yığınla olumsuzlukların paylaşıldığını gördüm diye konuyu işleme gereği duydum.
Keza toplumda, “Suriyeliler şurada falanca menfiliklerin odağında yer aldı, burada filanca olumsuzluklarda bulundu” yollu eleştiriler, söylem ve eylemler havada uçuşuyor. Buna hepimiz şahidiz.
Söylenenler belki doğru da olabilir, yanlış da… Netice itibariyle onlar da bizim gibi insandır ve fıtratı gereği insanlar yanlış yapmaya, yanlış konuşmaya müsaittir.
Bu kıstas tüm insanlar için geçerlidir. Yani Suriyeli olsun, Türkiyeli olsun, bir başka coğrafyadan olsun fark etmez… Her millette, her toplumda, her coğrafyada hata doğabilir.
Öyleyse Suriyelinin birisi ya da bir kaçı olumsuz fiillerde bulunduysa Suriyelilerin tamamını dışlamak, “öteki” diye yaftalamak, “madem öyle vurun abalıya” gibi bakış açısı sergilemek doğru bir davranış değildir.
Suç işleyen varsa yasalarımız elverdiği ölçüde gereken yapılır, lakin kurunun yanında yaş yakma babında söylem ve eylemlerde bulunmak özümüze yakışmaz.
Elin Avrupalısı Suriyelilere kapılarını kapatmış, ölüme terk etmişken biz de onlar gibi gayri insani davranışlarda bulunamazdık:
Senelerdir kucak açtık, bağrımıza bastık, misafir eyledik. Eylemeye de devam etmek durumundayız.
Konunun başında altını çizdiğim gibi; onlara sırtımızı dönmeye ne inancımız el verir, ne insanlığımız ne de kültürümüz…
Eğer Çanakkale’ye yolunuz düşerse ‘Çanakkale Şehitliği’ni ziyaret etmenizi tavsiye ederim: Yedi düvele karşı ecdadımızla omuz omuza mücadele verirken şehadet şerbeti içen ve bu gün orada koyun koyuna yatan Halepli, Hamalı, Şamlı vs. nice şehide rastlarsınız.
Kim için savaşmışlar?
Elbette bizim için. Anadolu düşmesin, Anadolu insanı zelil olmasın diye… Öyleyse bu gün biz hatasıyla sevabıyla o muhacir kardeşlerimize gönül kapımızı açmak, hoşgörü kültürüyle bağrımıza basmak durumundayız.
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ