Uzun süredir gülmemiştim geçenlerde kendisini dost diye addeden bir arkadaşım, beni, dostluğun tanımını kendince yaparken baya güldürdü. Gülmemin sebebi bu tanıma kendisini de inandırmış olması. Çünkü söyledikleri bize öğretilenlerle uyuşmuyordu. Benim öğrendiğim büyük düşünür Mevlana, dostluk için şöyle yazmıştı;
Dost matematiksel olmalı,
Sevinci çarpmalı,
Üzüntüyü bölmeli,
Geçmişi çıkarmalı,
Yarını toplamalı,
Kalbinin derinliklerindeki ihtiyacı saptamalı,
Ve her zaman bütün parçalardan daha büyük olmalı,
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı.
Yine bir yerde okumuştum -şuan aklımda değil umarım söyleyen ismini zikretmediğimiz için kızmaz- dostluk için şöyle deniyordu: Herkes utanıp kaçarken düşkün halimizde, o başını dik tutup yanımızda yürüyebilendir. Çok şükür düşkün halimiz hiç olmadı, iyi ki de olmamış bir de dostum diye bildiğim insanlardan tekme yiyecekmişim de uyandım.
Bakın kadirşinas dostum için dostluk ne imiş: Herhangi bir yakını vefat ettiğinde onun yanında günlerce kalıp teselli etmek, duacı olmak değilmiş. Düğünleri olduğunda yardım edip sevinçlerini paylaşmak, bir dansçı gibi oynamak demek değilmiş. Zor durumda kaldığında yardımına koşmak demek değilmiş. Ne imiş biliyor musunuz? …………………... Gel de acıma bu adama, hani diyorlar ya dinime söven Müslüman olsa. Yaptıkları olumsuzluklardan bahsetmeyeceğim çünkü biliyorum ki dostluk; onun sana attığı bir tokada bir dolu sırrı satmayacağın kadar sağlamlıktır.
Çok özür diliyorum ama tecrübe yediğin kazıkların bileşkesi diyorlardı da zoruma gidiyordu. Ne yapalım hayatta bu da varsa baş tacı ederiz vesselam.
Size yirmi beş yıl aradan sonra dostluğun tanımını yaptırmayacak arkadaşlıklar diliyorum. Esen kalın, dostlarınızla kalın.