1992 yılında ortaya çıkan Bosna Hersek savaşına kayıtsız kalmayıp, Bosna’da mazlum duruma düşenlere yardım elini uzatan bir topluluk olarak ilk defa dünya kamuoyuna ismini duyurmuştu.
Akabinde 1995 senesinde merhum Erbakan Hoca’ın tavsiyesi üzerine organizeli bir yapılanmaya gitmiş, İstanbul’da hayat bulmuş, akabinde ivedilikle Anadolu’nun her köşesinde resmi hüviyete kavuşmuştu.
Küresel emperyalist çevreler, Ortadoğu üzerindeki emellerine kavuşmak amacıyla türlü hinliklere başvurunca, yaşanan çalkantılı süreçle birlikte mazlumlaşan coğrafyada kimsesizlerin kimi olmanın çabasını göstermekle varlığını daha da hissettirmişti.
Kimi zaman Afganistan’da mazlumların yanında yer alırken duyurdu sesini. Kimi zaman Irak’ta, Fisitin’de, Libya’da, Suriye’de ve ismini sayamadığım daha nice ülkede düşmüşlere şefkatle kucak açarak göstermiş oldu varlığını.
Coğrafya gözetmeden kimsenin dinine, diline, ırkına, mezhebine, tenine bakmadan uzattı yardım elini.
Kimsesizin kimi oldu, mazlumun umudu, çaresizin hamisi olmaya çalıştı. Garip-gurebaya, mazluma, yetime, öksüze, kimsesize, çaresize, düşmüşe şefkatle kucak açtı, maddi ve manevi yardımda bulundu.
Kimden mi bahsediyorum? Hangi organizasyondan, hangi hayır kuruluşundan mı bahsediyorum?
Dünya mazlumlarının yegâne umudu olan, kısa adı İHH olarak anılan İnsani Yardım Vakfı’ndan söz ediyorum elbet.
Hayli zamandır bu yapıyı biliyorum. Fiili olarak içinde yer almış olmasam da çalışmalarını büyük bir hayranlıkla takip ediyor, takdire şayan yardımseverliğini yürekten alkışlıyorum.
Geçtiğimiz günlerde çalan telefonuma cevap verirken, telefonun ucundaki arkadaş, “Ben İHH Adıyaman temsilcisi Mahmut İzci. Kuruluş olarak, Bangladeş’teki Arakanlılar kampına bir ekip göndereceğiz. Yardıma muhtaç ailelere gıda yardımında bulunacağız. Bize eşlik etmek ister misin?” deyince, seve seve eşlik edeceğimi söyledim.
Kısa bir zaman içinde yola koyulduk. Beyaz bulutlar üzerinden geçen sekiz saat yolculuğumuzun ardından Bangladeş’in başkenti Dakka havalimanına iniverdik.
Bizi karşılayan İHH yetkilisi, Hint okyanusunun sıfır noktasında yer alan Cox’s Bazar şehrine götürdü… Akabinde kentin güneyinde kurulan ve iki milyon Arakanlının yer aldığı mülteci kampına vardık.
İlkel bir ortamda yaşamlarını sürdüren, temel gıdadan yoksun, üzerinde doğru dürüst giysi bulunamayan permeperişen bu toplulukla karşılaşınca yüreğim paralandı adeta.
Küresel emperyalist çevrelerin kapitalist emelleri uğruna insanca yaşam haklarından mahrum bırakılan, her türlü hak ve hukuku gasp edilen Uzakdoğu coğrafyasındaki bu mazlumları görünce N. Fazıl Kısakürek’in “Allah'ın bir pulunu bekleye dursun on kul / Bir kişiye dokuz/ dokuz kişiye bir pul/ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa” babındaki dörtlüğü canlanıverdi dimağımda ve yıkıldım birden.
Yüzünden hüzün akan, yanağından yakamozlar beliren o çaresizleri görünce, dünyada ne çok mazlumun olduğunu bir kez daha idrak ettim ve kimsesizlerin kimi olmanın gayret ve çabası içinde olan İHH’yı bir kez daha şükranla yad ettim.
İki milyon Arakanlının yaşamış olduğu Cox’s Bazar mülteci kampında İHH tarafından su kuyuları açılmış, ağaçtan bambu evler inşa edilmiş, sokaklar oluşturulmuş, çocukların eğitim-öğretimden mahrum kalmamaları düşüncesiyle derslikler oluşturulmuş, Kur’an kursları açılmış, sahra hastaneleri kurulmuş.
Kısacası Myanmarlı Budistlerin barbarca saldırılarından kaçarak Bangladeş’e varıp kamplara yerleşen Arakanlı garip-gurebaya yardım elini uzatan, şefkatli kucak açan İHH, toplumsal ve bireysel yaşam koşullarını gerektiren her türlü hizmeti sunmuş / Sunmaya da devam ediyor.
Bunun yanı sıra onların giyim ve kuşamlarından tutun yiyecek gibi temel gıda malzemelerine varıncaya dek tüm ihtiyaçlarını gidermeye çalıştığına şahit oldum.
Kısacası, Bangladeş’teki gariplerin zavallı ahvalini görünce üzüldüm. Lakin dünya mazlumlarının yardımına koşan İHH gibi bir yardım kuruluşunun var olduğuna da son derece sevindim. Allah kendilerinden razı olsun.
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ