17 Kasım Dünya Prematüre Günü nedeniyle açıklama yapan Doç. Dr. Sarıkabadayı, dünyada doğumların yaklaşık yüzde 10’unun 37’nci hafta tamamlanmadan gerçekleştiğini anımsatarak, “Doğumların yüzde 2’sinde ise bebekler 32 haftadan önce ve bizim çok düşük doğum ağırlığı dediğimiz 1,500 gramın altında doğar” dedi.
Büyüyüp geliştikçe prematüre bebeklerin yoğun bakıma olan ihtiyaçlarının genellikle azaldığını belirten Doç. Dr. Sarıkabadayı, “Bebeğin rahat şekilde emmeye başlaması, bebeğe bağladığımız cihazları çıkarmamız, vücut sıcaklığını oda ısısında muhafaza edebilmesi, kendi kendine (makinelere bağlı olmadan) nefes alıp verebilmesi, solunum durmasını en az 5-7 gün süreyle yaşamaması, düzenli şekilde kilo alması iyileştiklerinin ve taburcu olabileceklerinin işaretleridir ki genellikle gebeliğin 36’ncı haftasında görülür” ifadelerini kullandı.
Doç. Dr. Sarıkabadayı, prematüre bebekte özellikle ilk beslenmenin kolostrum denen anneden gelen ilk sütle yapılmasının çok önemli olduğunun altını çizerek sözlerine şöyle devam etti:
“Erken doğan bebeği emme, yutma, nefes alma ve tüm bunların koordinasyonunda yaşanan sorunlar beklemektedir. Beslenme sırasında yaşanan soluk tutma, morarma atakları, emme, yutma ve nefes alma koordinasyonun sağlandığı dış ortama uyum süreci içerisinde ilk günler, bazen de birkaç hafta sürebilen, sık yaşanan sorunlardandır. Ama beslenmede ilk tercihimiz kendi annesinin sütüdür.
Enfeksiyonlardan ve bağırsak sistemini nekrotizan enterokolitten koruma gibi pek çok faydasının yanında ilerde zeka düzeylerinin bile daha iyi olmasını sağlar. Bu nedenlerle bebekler yoğun bakım ünitesinde yatarken, anne sütünü desteklemek için çeşitli yöntemler uygulamaktayız.”
Annelere, bebekleri emmediği için sütlerini sağarak steril saklama kaplarında buzdolabında saklamalarının önerildiğine vurgu yapan Doç. Dr. Sarıkabadayı, “Anne sütü yokluğu ya da yetersizliğinde ise normal formül sütlerin değil bu bebeklere özgü formül sütlerin kullanılması gereklidir” uyarısını yaptı.