Türkiye Cumhuriyeti’nin maddi ve manevi mimarı olan saygıdeğer Başbakanım; sevginin, barışın, huzurun, kardeşliğin ve hoşgörünün hâkim olduğu Adıyaman’ımıza hoş geldiniz…      

Tarih boyunca onlarca medeniyete ev sahipliği yapmış olmasından ötürü, ismi “Medeniyetler Beşiği” olarak anılan kentimize sefalar getirdiniz…
Sahabe Safvan bin Muattal hazretlerinin ve onlarca evliyanın metfun bulunmuş olduğu Adıyaman’ımız, aynı zamanda “Evliyalar Diyarı” olarak da anılmaktadır…
Bu vesileyle “Evliyalar Diyarı” ve Medeniyetler Beşiği”ne teşrif etmekle birlikte hane-i gönlümüzü bahtiyar kıldınız… Bugün kalbimizin en derin köşesinde yer edinen enfes sevgi ve muhabbetinizle coşup çağladık…
Teşrifinizle ulvi bir şerefe gark olan şehrimizde, zat-ı âlinizi ağırlamışken, naçizane bir istirhamımız olacak Sayın Başbakanım:
Takdir edersiniz ki; ilimiz, su zenginliğiyle bilinen bir kent.
Çok sayıda akarsuyun yanı sıra, dünyanın sayılı barajlarından olduğu söylenen ve ülkemizin gözbebeği konumunda olan Atatürk Barajı’nın göl havzasının tamamı ilimiz sınırları içerisindedir…
Zira malum zenginliklerimize rağmen, mevcut kaynaklarımızdan yeterince yararlanamıyoruz, çünkü arazilerimiz suya hasret: Hülasa, tarımla iştigal olan köylü vatandaşlarımız susuz araziden sağlıklı verim elde edemiyor…              
Dört bir yanı akarsularla çevrili olan Adıyaman’ımızın, GAP projesi kapsamında sulu tarıma geçileceği yıllardır söyleniyor…
Başta Atatürk Barajı’nın göl havzası olmak üzere, Adıyaman’ımızın sınırları içerisinde yer alan Kâhta Çayı, Sofraz Çayı, Ziyaret Çayı, Çakal Çayı, Kalburcu Çayı, Besni Akdere Çayı, Keysun Çayı, Birimşe Çayı, Şepker Çayı, Çat Deresi Çayı, Gürlevik Deresi Çayı, Hayla Deresi Çayı, Göksu, Taraksu, Bulam, Abdulharap ve Recep Suları gibi onlarca akarsu varken bir türlü sulu tarıma geçilemiyor…
Uzun zamandan beri sulu tarım projesinin uygulanacağı söyleniyor. Seçilmişler, atanmışlar, bürokratlar, STK temsilcileri, kısacası herkes söylüyor ancak, her nedense bir türlü söylemler eyleme dönüşemiyor…
Hadi diyelim Koçali ve Gömükan barajlarının maliyeti yüksek olmasından ötürü sürekli öteleniyor. Pekâlâ, hazır Atatürk Barajı’nın göl havzasına kurulması düşünülen Aslanoğlu ile Bebek pompaj istasyonları da mı çok maliyetli?
Uçsuz bucaksız araziler sahipsizlikten ötürü çoraklaşmış, tarıma elverişsiz hale getirilmiş kimsenin ruhu duymuyor… 
            Arazisinden istediği tarımı elde edemeyen köylülerimiz, ırgat olmaya mahkûm edilmiş, kimsenin umurunda değil…
            Ziraat Odası yetkilileri; “Susuz tarımdan verimli ürün elde edilmiyor, bu yüzden köyden kente göç yaşanıyor, sulu tarıma bir an önce geçilmezse köyler tamamen boşanır” diye feryad-ı figan ediyor, maalesef kimse tınlamıyor…      
Yeri geldiğinde, Mustafa Kemal’in “Köylü milletin efendisidir” söylemini herkes dillendiriyor, zira sözün gereğini yapan yok. Maalesef böyle bir toplumda yaşıyoruz Sayın Başbakanım.    
84 yerleşim birimini Atatürk Barajı’na feda eden gariban köylüler, göl havzasına bakarak “ah” çekmekten yoruldu, lakin ne “ah”larını, ne de “vah”larını duyan var…
Çevre illerimize bakıyoruz; Adıyaman’ımız kadar su zengini olmamalarına rağmen, bizden çok daha sulu araziye sahipler…
            DSİ verilerine göz attığımızda; ilimizde sulanabilir arazi miktarı yüzde 9 iken, çevre illerde bu oran ortalama yüzde 22’lerde, Sayın Başbakanım.
            Bu konuyla alakalı ilgililere gereken talimatı vermenizi özellikle istirham ediyoruz… Söz konusu projenin hayata geçmesiyle birlikte ilimizin makûs talihi değişeceği gibi, sayenizde ırgat kent olmaktan da kurtulmuş oluruz Sayın Başbakanım.
            Tekrar zat-ı âlinizi en içten dileklerimle selamlıyor, hürmet ve muhabbetlerimi ifade etmek istiyorum…     
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
 
 
      Bilal KARADAĞ