Siyasi arenaya girme ve zirveye tırmanma arzusunda olanların meşru olan bütün yolları denediklerine hep şahit olmaktayız.  

Bu tür düşüncelerin gerçeğe dönüşmesinin yolu; elbette mücadele etmekten geçiyor. Mücadeleye girenler tek başına değil, kendilerine yakın gördükleri ekiplerle beraber yola koyulurlar.

Hatta bu uğurda yeri geldiğinde bazı bedeller bile ödemek zorunda kalırlar. Hem de tek başına değil, kendileriyle birlikte hareket edenlerle birlikte öderler…

O nedenle bir yerlere gelmek istiyor ve başarıyı yakalamak istiyorlarsa bedeli peşinen kabullenmişlerdir…

Kuşkusuz, her başarının bir bedeli vardır.  

O bakımdan zirveye çıkmak, lider olmak, makam ve mevkilere yerleşmek sanıldığı kadar kolay değil. Hele tek başına yapılacak bir iş asla değil…

Siyasette bir yerlere gelmek arzusunda olanlar ekibiyle beraber gelir ve yeri geldiğinde ekibiyle birlikte giderler. Elhasıl, bu tür düşüncede olanlar siyasi arenada ekibi olmadıkça tek başına bir yere varamazlar.  

Ancak, her ne hikmetse bugüne kadar tanıdığım bütün siyasi aktörler, ekibini basamak olarak değerlendirip, her ferdine bir bir basarak zirveye çıktılar. İstedikleri makama gelmelerinin akabinde ise ekibine hor bakıp, hatta “nasıl olsa bunlar benimdir, bir yere gidemezler” düşüncesiyle yenilerine kucak açmayı yeğlediler!

Tıpkı “çantada keklik” misali…  

Aslında bu çok yanlış bir düşüncedir. Elbette herkes ekibinin daha çok güçlenmesini ister. Ekibi güçlendikçe kendileri haliyle güçlenir. Ekiplerinin güçlü olması için yenilerine kucak açmanın hesabı da yapılmalıdır.  

Zira bunu yaparlarken eski ekiplerini ihmal etmemeleri gerekmektedir. Aksi halde “kaş yapayım derken göz çıkartırlar!” Kader birliği yapmış oldukları yol arkadaşlarını yarı yolda bırakan siyasetçilerin maalesef sonu gelmediğine ve siyasal arenada menfi duruma düştüklerine hep şahit olmaktayız.  

Şeyh Edebali’nin Osman Bey’e atfen söylemiş olduğu “Ey oğul, unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir” cümleleri bence tüm siyasilerin kulağına küpe olmalı…   

Bazı makamlarda bulunanlar, liderlik vasfı taşıyanlar, bin düşünüp bir karar vermeleri gerekir elbet.

Bakınız konuyla alakalı Eba Müslim Horasan-i ne güzel buyuruyor: “Onlar şerlerinden emin oldukları için düşmanlarını kendilerine yakın, dostlarını da uzak tutmaya çalıştılar. Ancak düşman kendilerine dost olmayınca, dostları da düşman safında yer aldı ve yıkılmaları mukadder oldu!”

Rabbim hiç kimseyi yüksekteyken aşağıya düşürmesin!.. Dünyada yükseklerde yer tutup, daha sonra aşağıya düşmek kadar zor bir olay yoktur. Bunu ancak düşenler anlar ve çok pişman olurlar, fakat onlar için geriye dönüş artık imkânsızlaşır.

Onun için zirveye çıkmak zor, ama zirvede kalmak daha çok zor! Zirveye çıkmak arzusunda olan siyasilere diyeceğim o ki, yukarıda zikrettiğim Eba Müslim Horasan-i ve Şeyh Edebali’ye ait cümleleri mutlak anlamda kulaklarına küpe yapmalılar.  

Kader birliği yapmış oldukları ekiplerini ihmal etmemeliler. Arkadaşlarına sadık kalanlar hep zirvede kalmışlardır. Aksini yapanlar çıktıkları gibi de düşmüşlerdir!.. Ne yazık ki, bu kriterlere riayet etmeyenlerin sonu hüsranla sonuçlanmış ve onlar için artık ne “ahlar”, ne de “vahlar” para etmiştir.  

Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…27.09.2011

        

 Bilal KARADA

 [email protected]