“Acı kahvenin kırk yıl hatırı vardır” demiş atalarımız.
Biz, dostlarımızla acı kahveden önce ne tatlılar yedik, nice tatlı sohbetler yaptık. Onların hatırını bin yıl yaşasak yine de saymaya devem edeceğiz.
Sevgili Peygamberimiz, bir araya gelen dostların (müsafaha) tokalaşmalarını tavsiye eder ve tokalaşanların günahlarının döküldüğünü haber verirken, gönüldeki sevginin tenlerimizle de kenetlenmesini ister.
Başta sevgili Peygamberimiz hatırına, dostluklarımız hatırına, acı kahve hatırına, hasta ziyaretleri, düğün davetleri, büyüklere hürmet, küçüklere şefkat, anne ve babalarımızın sevdiklerini de ziyaret, bizi bir birimize bağlayan güzel özelliklerimizdendir ve aynı zamanda ibadetlerimizdendir.
Çöplükte pislik karıştıran kedi gibi insanların ayıbını araştırmak yerine ayıp örtücü olmalıyız. Biz başkalarının ayıbını örtersek Allah da bizim ayıplarımızı örtecektir…
Tatlı dil, güler yüz, bal gibi sözlerle hareket edecek ve dostlar arasındaki dargınlıkları kaldırmaya çalışmamalıyız.
Vefalı olmamız lazım. Allah’a karşı, annemize karşı, babamıza karşı, bütün insanlara ve hayvanlara karşı vefalı olmalıyız.
Acı kahvenin kırk yıl hatırı olduğunu biliyoruz. Evimize, eşyamıza, vatanımıza, havaya, suya karşı vefalı olmalıyız.
Yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmeyen civciv, büyüyünce anasını beğenmeyen dana gibi olmamalıyız.
Bir harf öğrendiğimiz kişiyle aynı inançta olmasak bile bir ömür boyu o bir harfin hatırına vefalı davranmaya devam etmeliyiz.
“Vefasız dost, ışığı olmayan mum gibidir” demişler. Biz kendimizi yakma pahasına da olsa ışık vermeye devam edelim.
Dana, büyüyünce anasını tanımasa da anne yavrusunu emzirmeye devam eder.
Gözümüzü oyacaklarını bilsek de, biz bülbülün hatırı için karga beslemeye devam ederiz.
Civciv kendi kabuğunu beğenmese de, yumurta yumurtalığını yapmaya, civciv çıkarmaya devam eder.
Dostlarımız dünyamızı karartsalar da biz “Kara gün dostu” olmamız hasebiyle onların dünyalarını aydınlatacağız.
“Eski dost düşman olmaz” diyeceğiz ve dostlarımızın hiç birini defterden silmeyeceğiz.
Yalnız yaşayan bir adam tanırım. İlkokulda sınıfça çektirdikleri fotoğraftan kızdığı her arkadaşını kese kese fotoğrafta da tek başına kalmış, ama kendi fotoğrafı da her tarafından kesilmişti. Kendisi de yamru yumru görünüyordu.
Biz, bize cefa eden dostlarımıza da vefalı davranalım ve aramızdan bir defa geçen kara kedinin bir daha geçmesine izin vermeyelim…
Özetle biz, Yunus Emre’nin dediğini yapalım:
“Her kim bana ağyar ise
Hak tanrı yar olsun ona
Her nereye varır ise
Bağ-u bahar olsun ona
Bana ağu sunan kişi
Şehd-ü şeker olsun aşı
Gelsin kolay cümle işi
Eli ere olsun ona
Önümce kuyu kazanı
Hak tahtın ağdırsın anı
Ardımca taşlar atanı
Güller nisar (saçılsın) olsun ona
Acı dirliğim isteyen
Tatlı dirilsin dünyada
Kim ölümüm ister ise
Bin yıl ömür versin ona
Her kim diler ben har (diken) olam
Düşman elinde zar (ağlayıp inleyen) olam
Dostları şad-u, düşmanı dostu ağyar olsun ona
Her kim diler ise benim
O dostumdan ayrıldığım
Gözlerinden hicap gitsin didar (yüz) ıyan olsun ona
Miskin Yunus’un dünyada
Güldüğünü işitmeyin
Ağladığım isteyene
Gözüm bahar olsun ona”
Selam, sevgi ve gönül dolusu muhabbetlerimle…
Bilal KARADAĞ