Ülkeyi kutuplaşmaya götüren tartışmalar yaşanırken, nerede durduğunun hiç önemi olmuyor. Çünkü nerede duruyorsan, oranın ağzıyla konuşman gerekiyor. Kendine ait bir fikir, “üçüncü fikir” olduğundan önemsenmiyor.

İlla ya ak olacak ya kara…
Oysa gri rengimiz de var; alımız da var, morumuz da…
Dün ajanslara düşen Irak Şam İslam Devleti (İşid)’nin Hristiyanlar için getirdiği kısıtlamaları okuyunca bilinçaltında çoğunluğumuzun aynı düşündüğüne bir kez daha karar verdim.
İşid, aldığı acımasız vergilere ek olarak “ya bize uy ya öl!” gibi çok demokratik(!) seçenek sunuyor.
Aksi mümkün değil…
Tartışmaları da aynı eksende yaptığımıza kuşku duymuyorum.
Yakın zamanda Ergenekon, Gezi ve halen süren cemaat tartışmalarında ikisinin arasında kalmama adına yönünü belirtenler olduğu gibi, ikisini de eleştirenler var.
Ama çoğunluk, ya AK Partili olacaksın ya cemaatten yana duracaksın.
Oysa her konu farklı farklı ele alınmalı, her olay kendi içinde analiz edilmeli, değerlendirme bu sonuca göre yapılmalı.
Sonra her olayın bir evveliyatı olup olmadığına bakmak gerekiyor.
Olayların bir biriyle ilişkisi bulunup bulunmadığı da bu arada çok önemli.
Ve en önemlisi “kendi iradesiyle” mi, yoksa “dış güçlerin talimatıyla” mı yapıldığına bakmak, doğru okumayı getirir.
Ama bizde öyle değil.
AK Partiliysen, AK Partiye karşı çıkan herkesi “tu kaka” etmen gerekiyor.
Mevcutta cemaat kavgası olduğundan cemaatten yanaysan da mutlaka AK Partiyi kötülemen, beddua etmen, lanetler okuman ve sırf kazanmasın diye dünya görüşüne, inancına, yaşam tarzına uymayan partileri gizli veya açık destekleyerek “haddini bildirmen” gerek.
Başka şansın yok, ya AK Partili olacaksın ya cemaatçi…
Oysa en doğru analiz, her ikisinin yanlışlarını sıralamaktan, doğrularını da örtbas etmemekten geçer…
Ve mevcut durumda, kavganın kimin ekmeğine yağ süreceği ve bundan zarar göreceğin kimler olacağıdır.
Kuşkusuz zarar görecek olan bu milletin ta kendisidir.
Bilek güreşini kim kazanırsa kazansın, bu ülkede yaşayan herkes en azından ekonomik olarak sıkıntıya girecek. Alışverişlerinde daha fazla ödeyecek, daha çok faize bütçe ayıracak, gayri safi milli, hasılanın oranı değişeceği gibi, cepten çalınanlar da artacak. Yatırım azalacak, istihdam olamayacak, yoksulluk baş gösterecek.
Bilek güreşini cemaat kazanırsa vesayet galip gelmiş olacak.
Bunda ister dış gücün etkisi olsun, ister olmasın değişmeyecek.
Çünkü seçimle gelen bir iktidar alaşağı edilmek istenecek ve bu, hilelerle yapılacak.
Bunun için montaj kasetler hazırlanacak veya gerçek kasetler piyasaya sürülecek, insanların yatak odaları gözetlenecek, ahlaki olmayan her konu kamuoyuna servis edilecek.
İnsanların özel hayatları kalmayacak, oraya dökülen “gizli ilişkiler” nedeniyle toplum içine çıkamaz olacaklar.
Ve birleri ayıp avcılığına çıkacak, “bizim gibi olacaksın” diyerek, herkesin aynı yaşam tarzını benimsemesini isteyecekler.
Hatta daha ileriye giderek, “sadece bize hizmet edeceksiniz ve sadece biz söz sahibi olacağız” diyecekler…
O zaman ya uyacaksınız ya öleceksiniz…
Ama AK Parti kazanırsa bu defa da toplumun bir kesimi “paralelci” olarak dışlanacak.
İyi niyetli insanlar, yardım duygusuyla çabalayanlar, Allah rızası için hizmet ettiğine inananlar ve sırf dinini öğrenmek için dershanelere gidenler, zan altında kalacak ve belki de hak ettiği makamlara gelemeyecek.
Aksi de olacak.
Hükümet paralelcilerden kurtulmak için yoğun bir “temizlik” kampanyası yürütecek ve dişiyle, tırnağıyla elde ettiği başarıları yok sayılan insanlar olacak…
Onlarda “Ya bize uy ya öl!” diyecekler…
Bu hengâmede, bilek güreşini kazanmak için bizlerin algılarıyla oynayan malzemeler piyasaya sürülecek.
Herkesin inanması değil, bazı insanların kafasında “kuşku” kalması, onlar için kazanç olacak.
Ama bizler ortaya çıkan bir kasetse “montaj-montaj değil” diye kesin hükümle kutuplaşacağız. Uzmanların vereceği karar, yargının ne diyeceği umurumuzda olamayacak.
Ve daha kötüsü bunun “ahlaksızca elde edildiği” de dikkate alınmayarak, adeta rövanş için aynı ahlaksızlık teşvik edilecek.
Onlar “Ya bize uy ya öl!” derken, biz “siz yeni malzeme verin, biz bir kez daha ayrışalım” diye beklenti içerisinde olacağız.
Dumanlı havayı seven, kargaşadan iktidar bekleyen, insanların geleceğinin ne olacağını umursamayan, kirli geçmişini “tertemiz” göstermeye çalışanlar da boş durmayacak.
Onlar, mevcut iktidarın devrilmesiyle kendilerine “geçici de olsa” bir fırsat verileceğini umacak. Bu hırsla eline tutuşturulan, hukuksuz şekilde elde edilmesine, ahlaksız bir şekilde kurgulanmasına bakmadan kendi grup toplantısında izletecek kadar gözü dönmüş olacak.
Uydurulan yolsuzluk kılıfını esas alarak, bütün hukuksuzluğu, bütün ahlaki değerleri çiğnediklerini bile düşünmekten yoksun olacaklar.
Onların da işine gelen; “Ya bize uy ya öl!
***
Kusura bakmayın, ben kimseye uymak zorunda değilim. Kendi değerlerim var, özgür seçimim var. Bunu etkileyeceğini bildiğim kasetlerle, montajlarla, şantajlarla uğraşmayı da düşünmem.
Yine cemaatten sevdiğim, saydığım insanları da “paralelci” diye bir kenara atamam.
Suç, kişiye hastır. O kaseti yapanlar ve yaptıranlar yargılanmalı. Bir yolsuzluk varsa bunu yapanlar ve yaptıranlar yargılanmalı, koca bir millet değil…
 
Tweetimden seçmeler
Beklenti çıtanızı ne kadar yüksek tutarsanız, hayal kırıklığınızı da o çıtaya göre ayarlamak zorundasınız.