AKŞAM HABERLERİ…
Kalorifer peteklerine yapışmış, bir yandan günün yorgunluğunu atmaya çalışıyor, bir yandan da televizyondan akşam haberlerini dinliyorum.
İlk haber yürekleri hoplatan cinsten; Türkiye`nin yüksek çözünürlüklü yerli keşif uydusu Göktürk-2 “Ya Allah, Bismillah” nidasıyla uzaya fırlatıldı.
TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü (UZAY) ve TUSAŞ İş Ortaklığı tarafından üretilen Göktürk-2, fırlatıldıktan 12 dakika sonra, Henüz Başbakan Erdoğan konuşmasını sürdürürken yörüngesine oturdu.
Tamamen mühendislerimizce yapılan uydumuz Göktürk-2`den elde edilecek görüntülerin, askeri alanda istihbarat, sivil alanlarda ise tarımsal ürün analizleri, rekolte tahminleri, zirai mücadele, çevre kirliliği, doğal afetlerin neden olduğu hasarların değerlendirilmesi gibi amaçlarla kullanılacak.
140 Milyon TL ile imal edilerek uzaya fırlatılan bu uydu ile dünyada kendi uydusunu yapabilen 25 ülkeden biri olduk. Böylece bilgi sağlamada dışa bağımlılığımız bitmiş oluyor.
Bu haberle gerçekten heyecan duydum. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan dolayı gurur duydum.
Derken ikinci bir haber daha dikkatimi çekti; Bir hava yolu şirketi dünyanın önde gelen uçak üreticisinden 12 milyar dolar değerinde toplam 100 adet uçak siparişi verdi.
Bir an acaba kendimde miyim diye afalladım. Türk sivil havacılık tarihinin en büyük siparişi veriliyor. Ve bu haber öylesine sıradan bir habermiş gibi veriliyor.
Maaş gününe bir gün kalasıya, “acaba bu ay maaş alabilecek miyiz” diye düşündüğümüz henüz hafızalarımızda tazeliğini korurken, bugün on milyar dolarlarla ifade edilen sipariş haberleri çokta fazla dikkatimizi bile çekmemeye başlamış.
Kabul edersiniz veya etmezsiniz, bana göre Türkiye hızla Avrupa`nın, hatta dünyanın en güçlü, hatırı sayılır ve dinamik ülkesi haline geliyor.
Hayal gibi gelen birçok proje bir bir hayata geçiyor. Belki yapılacak çok işimiz var. Belki köşede kıyıda birçok yanlış uygulamamız var. Yasalarımızda yapılması gereken çok değişiklikler olduğu muhakkak.
Demokratikleşme ve insan hakları konularında kat etmemiz gereken çok yolumuz var. İşsizlik, yolsuzluk ve adaletsizlikle mücadelede hala gerilerdeyiz.
Ama gelinen noktayı görmezden gelmek insafsızlık olmaz mı?
Bu iki haberi izleyince kendimi değişimi tamamlamış, siyasal, askeri ve ekonomik olarak belki de dünyanın en güçlü ülkesinde sandım.
Böyle bir ülkenin bireyi olarak göğsüm kabarıyor, gururlanıyordum ki, haber spikeri başka bir habere geçti.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Konya`da düzenlenen Şeb-i Arus törenlerine katılması haberini izleyince kendime geldim, Türkiye’de olduğumu hatırladım.
Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahman’ın da izlediği, Mevlana Kültür Merkezi’ndeki törenleri izlemeye gelen Başbakan ve ana muhalefet lideri, Mevlana’nın engin sevgi ve hoşgörü anlayışı hatırına da olsa, sembolikte olsa bir el sıkışmadılar.
En başta bu geceye, Mevlana’nın anıldığı bu programa yakışan bir tablo olmadığını ifade etmek isterim.
Türkiye’de güzel şeyler oluyor. Türkiye hızla büyüyor, güçleniyor. Tek eksiğimiz bir birimize hazmedememe, kucaklayamama, sevememe…
Kim bilir, bakarsınız bazılarımız takılı kaldıkları 50 yıl öncesinden kurtulur ve kafa yapılarını değiştirir.
Çekememe ve kısır döngülerimizi bir kenara bırakır ve güçlü Türkiye’yi yaratma çabasında yarışa gireriz…
Mutlu ve müreffeh yarınlar dileğiyle…
Fahrettin Çelik